En sevdigim şey tatlı yemek. Hayatta en keyif aldığım mutluluğun saklı olduğu küçük renkli kapkekler vazgeçilmezim. Tarif et deseler uzun uzun anlatırım. Üzeri pembeli morlu top şekerlemelerle kaplı içi krema dolgulu sünger gibi yumuşacık keki olan, bu küçük şeylerin bünyeme nasıl iyi geldiğini bence daha fazla detaylandırmama gerek yok. Yaşadığım sıkıntı ve üzüntü dönemlerinde belki de en iyi ve en gizli tuttuğum arkadaşım olur kendileri. Elimi uzattığım her an avucumun içinde olacağını bilirim. Dost kazığı yeme lüksünü veya bu zayıf yönümün ileride karşıma çıkarılma olasılığını göz önüne alır, bir tek kapkeklerime anlatırım derdimi. Bir gelin misali hem ağlayıp gitmek yerine, hem ağlar hem yerim. Çocukken sonu geldi diye üzüldüğüm çikolatalar gibi sendroma girsemde depresyonu uzun sürmez anında çıkarım işin içinden. Ne de olsa artık daha büyük depresyon ve sıkıntılarla uğraşıyorum. Çıkmayıp da ne yapacağım! Zaten salgılamışım serotonini sabaha kadar yeter de artar bile. O yüzden demem odur ki; Kapkekleri üzmeyin. Buzdolabının kapağını açmaktan korkmayın. Bir dost gibi davranın onlara. Küçük bir dipnot eklemek gerekirse; Sadece sizi üzenlere inat kişiselleştirin bazı kapkekleri. Mesela kendi adınızın baş harfiyle süsleyin üstünü. Gerisi zaten hikâye, pardon; gerisi krema ve kek dolgusu. Çok da kafayı takmayın. Bi zahmet kafanızı yemek yerine onu yiyip bitirin gitsin.