Bir tek kar taneleri aydınlatır, gecenin yarısında ki o soğuk havayı. Bembeyaz küçük toz bulutları gibi aheste aheste süzülüp bırakır sonunda kendini yere. Ayazı da kesmiştir, ısıtmaya başlar inceden. Gökyüzüne her baktığında kirpik diplerine üşüşür yuva yapar bildiğin. Hafif bi tebbessüm kaplar dudaklarını. İçin o an umutla huzurla dolar. Ne öncesi ne sonrası gelmez aklına. An’dasındır. Bitsin istemezsin. Bir çocuk gibi sürekli hatta sonsuza kadar yağmasını istersin. Dünyada ki bütün kötülükleri kırgınlıkları da unutturuverir. Hele bir de sevdiğin yanındaysa ve sımsıkı elinden tutuyorsa dünya zaten avuçlarının içindedir. O an bal kabağını faytona dönüştüren sihirli bir periden cam fanus dilersin. İstersin ki sadece sen ve sevdiğin bir de hep yağmasını istediğin kar taneleri olsun fanusun içinde. Sonra hayalin gerçekleşir. Kalplerden gelen sonsuz müzik yankı yapar kulaklarda. Elleriniz birleşir ruhunuz eşlik eder fonda çalanlara. Dışarıdan seyredenlerin hayran kaldığı bir kar küresi gibisinizdir artık. Ne dokunabilirler, ne kırabilirler. Sadece uzun uzun izlerler. Üstünüze dökülen kar taneleriyle ahenk içinde hiç yorulmaksızın dönersiniz. Mutluluk sizi hapsetmiştir o küçücük fanusun içine. İlk defa kapalı kalmak korkutmaz, çıkmaz istemezsiniz. İşte içimizdeki mutluluk da böyledir aslında. Ne kadarını özgür bıraktığımız ne kadarını hapsettiğimiz önemlidir. Bize iyi gelmeyen ve mutsuz eden ne varsa salıp gitmesine izin vermeli huzurlu ve mutlu eden herşeyi her anı ve her anıyı sıkı sıkıya saklamalıyız. Tıpkı bir kar küresi gibi kırılmasına müsaade etmeden…