Karamsarlıktan Edebiyata Dostoyevski
XIX. asra damgasını vuran Rus edebiyatı yazarları içinde, şüphesiz Dostoyevski’nin ayrı bir yeri olmalıdır. Altmış yıllık ömrüne, 1821 yılının Çarlık Moskova’sında Fyodor Mihayloviç tam ismi ile gözlerini açan Dostoyevski; gelecekteki edebi yaşamının kültleşecek olan kasvetli duvarlarını, sarhoş bir baba ve yatalak hasta bir anne eşliğinde geçen çocukluk dönemine borçludur.
Yirmili yaşlarının başlarında iken orduya katılıp askerliğin kendisine göre olmadığını kısa bir süre içinde fark eden Dostoyevski, ilk romanı olan ‘İnsancıklar’ı da yine bu dönemde yazmış; fakat roman beklenen ilgiyi görmemişti. Bu hayal kırıklığı eşliğinde, bu kez de politikaya merak sararak, kendine aidiyet duygusu tattıracak bir yuva aramaya devam eden Dostoyevski, 1849 yılındaki iç karışıklıklar esnasında, devlete karşı komplo kurmak suçundan tutuklanarak, on ay hapis cezasının ardından kurşuna dizilerek infaz edilmek üzere iken son anda bu karar iptal edilerek; dört yıl kürek cezası, dört yıl da adi hapis cezasına çarptırıldı. Cezasını çekmek üzere Sibirya’ya gönderilen ve burada yer alan Omsk cezaevinde er olarak hizmet de vermeye başladı.
Birkaç yıl içinde subaylığa yükselen Dostoyevski, 1857 yılında Maria Dimitriyevna İsayeva ile evlendi ve serbest kaldıktan sonra da ölümüne dek yaşayacağı Petersburg’a yerleşti. Burada tekrar edebiyata yönelerek ve son yıllarda yaşadıklarının da ruhuna tesiri sayesinde; önce ‘Ezilenler’i, ardında da ‘Ölüler Evinden Anılar’ı yazdı. Çok arzuladığı Avrupa seyahatini de bu dönemde yapacak, yakalandığı Sara hastalığının ilk nöbetlerini bu yine bu sıralar yaşayıp kumar bağımlılığının maddi açıdan getirdiği sıkıntılarla da art arda yüzleşecekti.
Bu dönemde, ‘Yeraltından Notlar, Suç ve Ceza, Kumarbaz, Budala, Ebedi Koca ve Ecinniler’ gibi kült eserlerini kaleme alan Dostoyevski; eşinin ölümü üzerine yeniden evlilik için seçtiği sekreterinden olan kızının da genç yaştaki ölümünün ardından büyük bir sarsıntı daha geçirdi. İyice borç batağına saplandığı halde kumarhaneleri gezmeye devam edip bir yandan da ‘Delikanlı, Bir Yazarın Günlüğü ve Karamazov Kardeşler’ gibi ölümsüz eserlerini de yine hayatı boyunca peşini bırakmayan talihsizlikleri ve depresif ruh halinin etkisinde yazdı. Dostoyevski’yi Dostoyevski yapan da zaten hep bu karanlık iç dünyası değil miydi?