Öyle bir alışıyorsun ki durup düşünmeye, öyle yoruluyorsun ki zihninde. Bütün insanlara sağır oluyor aklın. Sadece bununla da kalmayıp kalbini de susturuyor. Dinlediğin şarkıları değiştiriyorsun, popüler olan şarkılardan da uzaklaşıyorsun. Şarkıların da bile yalnızlaşıyor ve sağırlaşıyorsun. Önceden aradığım karakterdeki insan tam da bu dediğin arkadaşların bile olsa vazgeçiyorsun. Ama biri uğruna değil, sadece bitmişsin hepsi o kadar. Etrafında sürekli gündelik hayatın savrulan insanları fırtına misali vuruyor kıyılarına. Biraz uzak kalmak istesen bile bırakmıyorlar. Sonunda ise öğreniyorsun ki onlar olsa da sen başka yerlere gidebiliyorsun. Bedenini onların yanına koyuyor ve kayboluyorsun. Yalnızlık soylu kalplerin gereğidir diyorlar. Yalnızlık temiz kalplerin bilgeliğidir diyorlar. Dinin bile yalnızlığa ihtiyacın olduğunu söylüyor. Öyle ki hangi bilge insanlarla iç içe olmuş? İnsanları anlamak için de insanlardan sıyrılman lazımdı. Sosyal olmak aptallıktı, aşk da koskoca bir saçmalıktı. İnsan en fazla anlaşırdı bir diğeriyle. Benim hayatım seninle anlam buldu. Güldürmeyelim kimseyi, senin hayatın Tanrı tarafından anlamlandırıldı. Bir başkası tarafından değil. E bilir akıl neye kanacağını. Tanrı zor gelir ona; çünkü akıl insanın oynadığı en büyük kumardı. Bu kumarı insanlar yalnızlaşırsa sonlandırıyordu. Yalnızlıktan korkanlar ise kendini aldatırdı, sonunda pişman olurdu; çünkü ölüm gelirdi. Ölümü güzel karşılayabilen ruhlardı. Aklında bir demet gül, kalbinde tertemiz bir oda ve odada minik bir çocuk ile giderdi. Kendini aldatanlar ise ona hançer saplayıp insanlara veya hayata sövenlerdi. Kalbindeki miniğe hançer saplayanları da Tanrı affeder miydi?