Alparslan Gurur öğrenmiş olduğu gerçek ile daha çok bağlanmıştı ailesine, Nil'e.
Narin Hanım'ı o evden alıp kendi evlerine getirmişti.
Aslına bakılırsa Nil'e ne kadar kızarsa kızsın, onu ne kadar üzerse üzsün her defasında yaptıklarına hayran kalıyordu. Çünkü artık isteyerek yapmadığını, onun da bazı şeylere mecbur kaldığını anlamıştı.
Yatağında uyuyan kadının alnına uzunca bir öpücük kondurdu. Uzun zamandır uyumadığı kadar huzurlu bir uykuya yatmıştı dün gece. Gülünün kollarında huzur dolu bir uykuya...
Son kez Nil'e bakıp usulca odadan çıktı.
Hilmi bu anı bekliyormuş gibi Alparslan'ın dibinde bitmişti.
"Günaydın patron. Bugün nasılsın? Keyfin yerinde mi? İyisindir inşallah, maşallah."
Alparslan gülerek karşısında saçmalayan adama baktı.
"Söyle ne isteyeceksin?" diyerek kravatını bağlamaya başladı.
"Abi bugün gelmesem olur mu? Biliyorsun ki ben aşık oldum..." tedirgindi. Hem aşık olmuştu hem de işlerini aksatacaktı. Biliyordu ki Alparslan işlerini aksatanlarını çok kötü cezalandırırdı.
"Evet o konu. Desene tüm adamlarımı tek tek kaybediyorum. Önce Vedat sonra sen." Hilmi'yi ardından bırakıp merdivenlerden inmeye başladı.
"Patron onu hiç hatırlatma zaten yavrum elden gidiyor." Diyerek Alparslan'ın peşinden hızlıca ilerlemeye başlamıştı.
Alparslan bıkkın bir şekilde arkasını dönüp Hilmi'ye baktı.
"Defol gözümün önünden!"
"Eyvallah patron sen adamın hasısın hası!" masada oturan Gül'ün saçlarını uzunca öptü.
"Amcana şans dile Gül hanım." Mutluluktan ağzı kulaklarına değecek gibiydi. Sadece bir kez gördüğü kızı günlerce aklından çıkaramamıştı. Tabiri caizse aşkından deli divane olmuştu kısa zamanda...
Nehir tabağındaki tüm şeyleri ağzına doldurmuş gülerek babasına bakıyordu.
"Sakın ağzında bir şey varken konuşma Gül. Geçen gün hepsi annenin yüzüne geldi. Zaten sonrasında olanları biliyorsun teyzem." Su gülerek tekrar o anları hatırladı.
Yaklaşık bir hafta önce Bera'nın Gül'ü güldürmesi sonucu olanlar olmuştu. Herkes gülüyorken Nil ne yapacağını şaşırmıştı...
Tüm ev halkı kahvaltıya oturduğunda Hilmi tüm heyecanı ile Aslı'nın okulunun önünde bekliyordu.
Arabasına yaslanmışken sevdiği kızı görmenin verdiği heyecan ile hızlıca duruşunu düzeltti. Hızlı adımlarla Aslı'nın yanına yürüdü.
"Naber güzellik?" kolunu Aslı'nın omzuna attı.
Aslı şaşkın şaşkın olayı idrak etmeye çalışırken Hilmi'nin omzuna attığı kolunu itekledi.
"Ne yapıyorsun be manyak!" tıpkı Hilmi gibi Aslı da o günden beri Hilmi'yi nasıl göreceğini düşünüyordu.
"Bak biliyorum böyle bir şeye hemen ihtimal vermiyorsun ama her gece köpekler gibi seni düşünüyorum. Ulan elime silah alıyorum yine aklıma geliyorsun. Vedat'a bakıyorum yavrum diyesim gelmiyor. Kızım harbi sen bana ne yaptım lan?" bir an durup söylediklerini düşündü. Ne ara ne çabuk yerleşmişti Aslı kalbinin tam orta yerine.
Aslı karşısında aşkını itiraf eden adama baktı gülerek. Hızlı hareket edip sonrasında üzülmek istemiyordu. Ama onun bu tavırlarına da karşı koymak gelmiyordu içinden.
"Akşam 8'de gelip beni alırsın o zaman." Gülerek arkasını dönüp ilerlemeye başladı.
"7:59'da kapında olmazsam şerefsizim!" diye bağırdı arkasından.
Uzun zamandır yabancıydı bu duyguya. Arabasına binip sırtını koltuğa yasladı. Eş zamanlı olarak gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
"Bu kızı da kaçırırsan seni öldürürüm Hilmi." Dedi kendi kendine. Çünkü aşkta hiç başarılı değildi...
Özgür bahçede oturmuş bugüne kadar yaşanan tüm anları aklından geçiriyordu.
Bir yanı burada kalmak istese de bir yanı tekrar uzaklara gitmek istiyordu. Onu burada tutmaya ne ailesi ne de Nil yetiyordu. Bir şeyler daha lazımdı. Burada kalmasını sağlayacak bir şeyler daha...
Müge bahçede oturan Özgür'ü gördüğünde Vedat'ın elinden kahveyi kaptığı gibi Özgür'ün yanına oturdu.
"Sorun mu var?" diyerek kahveyi Özgür'e uzattı.
"Sorun benim." Nefes verip kahveyi eline aldı.
Müge ilk başlarda Özgür'e sert davrandığının farkındaydı ancak söz konusu abisi gibi gördüğü, onun büyümesinden büyük payı olan bir adamdı. O, o haldeyken Özgür'e iyi davranamazdı.
"Öyle düşünme. Delirirsin." Gülerek Özgür' çevirdi bakışlarını.
"Delirmem kimsenin umurunda değil. Yakın zamanda gideceğim zaten." Diyerek önüne döndü. Herkesin onu affetmesine rağmen o bir türlü kendini affedemiyordu.
"Gitme. Kaçmak çözüm değil."
"Bana gitmemem için bir sebep ver Müge." Bakışlarını Müge'nin bakışlarına sabitledi.
"Şimdi yapacağım şeyden pişman olmamı sağlama Özgür." Diyerek dudaklarını Özgür'ün dudaklarına bastırdı.
Özgür öylece duruyordu. Onu da üzmekten korkuyordu. Tıpkı kardeşini defalarca üzdüğü gibi onu da üzmekten çok korkuyordu.
Müge ayrılıp ayağa kalktı.
"Bu kadar çabuk pişman olacağımı düşünmemiştim Özgür. Git nereye gidiyorsan." Diyerek ilerledi.
Özgür hızlıca kolundan tutup kendine çevirdi. Daha ellerinde bile değilken ellerinden kayıp gitmesine izin veremezdi.
"Sev beni Müge. Sev ki gitmeyeyim. Tut ellerimden ki düşmeyeyim." Belinden tutup kendime çekti.
"Deneyeceğim." Kalbi bir başka atıyordu artık. Öylesine bir öpücük için böyle hissetmemesi gerekirdi. Ya kalbi atmayı unutmuş saçma sapan atıyordu ya da o öylesine bir öpücük değildi...
"Güzel." Diyerek tekrardan dudaklarını Müge'nin dudakları ile buluşturdu. Şimdi ikisi de öylesine bir öpücük olmadığının farkındaydı. İkisi de gitmemesi için bir sebep oluşturduklarının farkındaydı.
Vedat tam Gonca'ya yaklaşmıştı ki bahçenin ortasında ikizini öpen Özgür'ü görmesiyle kan beynine sıçramıştı.
"Şuan biz de aynı durumdayız Vedat rahat bırak kızı." Diyerek Vedat'ın önüne geçti.
"Aynı durumda değiliz. Ben Özgür gibi bir adam değilim Gonca." Gonca'yı hafifçe kenara iterek Müge'ye doğru ilerledi.
Tam yaklaşmıştı ki önüne geçen Nil ile durmak zorunda kaldı.
"Yenge." Gözleri Özgür'ü delip geçiyordu.
"Kendine gel oğlum. Müge için kötü bir şeye müsaade eder miyim ben? Aşk kötü bir şey değil." Diyerek Vedat'a sarıldı. Onu yatıştırmaya çalışıyordu. Her annesi gibi sevgiyle kucaklandığında da siniri aniden yatışıyordu Vedat'ın.
"Ama o adam..." Nil hafifçe kafasına vurdu Vedat'ın.
"O adam benim abim. Emin ol sevdi mi çok güzel sever. Şimdi yürü sen de Gonca'nın yanında. Sonra yok yengem vaktimizi çaldın, yok yengem bize engel oldun diyeceksin." Diyerek sırtından itti.
"Tamam yengem sustum ve gittim." Gülerek yürürken yanda duran güllere takıldı gözleri.
"Sakın!" ellerini beline koymuş Vedat'a bakıyordu.
"Ama yengem..." Nil'in gözüne baka baka güllere doğru yürüdü.
"Vedat hayır diyorum, hayır!" kızıyla ektiği gülleri koparmasına gönlü razı değildi.
"Ben de seni çok seviyorum yengelerin gülü." Diyerek tek hamlede gülü dalından koparıp koşarak Gonca'nın yanına geldi. Tam gülü uzatacakken ensesinde hissettiği nefes ile gözlerini kapattı.
"Gülümün güllerini ne diye koparıyorsun lan sen?!" kulağından tutup kendine çevirdi.
"Abim açıklayabilirim." Ani bir hareketle Gonca'nın arkasına saklandı.
"Ulan bir adam öldürüyorsun! Kızın arkasına saklanmak ne !"
"İşte abim ben o adamları öldürüyorum ama sen beni öldüreceksin." Her ne kadar korksa da gülmeden edemiyordu.
Alparslan da gülerek gülü Vedat'ın elinden aldı.
"Gonca ve sen akşama kadar yüz tane gül dikeceksiniz oraya. Yoksa sizden önce Hilmi'yi evlendiririm."
Vedat duyduğu cümle ile Gonca'nın arkasından çıktı.
"Sen de yüz ben diyeyim iki yüz patron. Yeter ki sen emir ver." Gonca'nın elinden tuttuğu gibi hızlıca koşmaya başladı.
Alparslan onların bu hallerini artık normal karşılıyordu. Güllerine bakan Nil'in yanına gelip elinde tuttuğu, dikenlerini temizlediği gülü Nil'in saçlarına taktı.
"Narin annem de hep ilk açan gülü takardı saçlarıma. Sahi nerede o? Göremedim bugün." Diyerek bedenini Alparslan'a çevirdi.
"Nazan hanımla dışarıya çıkmışlar. Gelince de hemen uyumuş." Gözlerine bakarak usulca yanağını okşadı gittikçe daha fazla aşık olduğu kadının.
Nil sığındı Gurur'ın göğsüne. Abisinden sonra ikinci durakladığı limandı burası. Aslında en huzur bulduğu en güvendiği yer de burasıydı.
Hep burada yatsa asla şikayet etmezdi. Koskoca beş yılın acısını, hüznünü, kederini burada atlatabilirdi...
Hilmi Aslı'yı tam da dediği gibi 7:59'da evinden almış, hiç vakit kaybetmeden restorana getirmişti.
"Buyurun efendim." Diyerek sandalyesini çekti.
"Teşekkürler beyefendi." Sandalyeye oturup yerleşti.
Hilmi de vakit kaybetmeden oturup el hareketi yaptı. Eş zamanlı olarak garson masayı donatmaya başladı.
"Sonunda baş başa vakit geçirebileceğiz." Uzanıp Aslı'nın elini tuttu. Nazikçe ufak bir öpücük kondurdu.
Bakışları kapıya kaydığında içinden bir küfür savurdu.
"Hay ağzımı eşek arıları soksun!" aslı bu hareketlerine anlam veremezken dönüp arkasına baktı.
Kapıdan giren Bera ve Su'yu görünce heyecanla kalkıp arkadaşına sarıldı. Onu çok özlemişti.
"Hoşgeldiniz, bebiş sen de hoş geldin." Diyerek önce arkadaşının yanaklarını ardından da Su'nun kocaman olan karnına öpücükler kondurdu.
"Bana da!" hızlıca yanağını Aslı'ya uzattı.
Aslı gülerek Hilmi'nin de yanağına bir öpücük kondurdu.
"Baş başa dakikalarınızı bozmayalım biz." Kolunu Su'nun omzuna attı.
"Bozalım bozalım." Diyerek masaya yerleşti Su. Aslı'nın da elinden tutup yanına çekti.
"Karım böyle istiyorsa yapacak bir şey yok Hilmi, otur." gülerek Bera da masaya oturmuştu.
"Zaten bende şans olsa adı Hilmi olmazdı." Nefes verip üzgün bakışlarını Aslı'ya çevirdi.
"İsmini seviyorum merak etme." Gülere Hilmi'nin yanağını okşadı.
Her ne kadar dışarıdan kaba bir adam gibi dursa da hala içindeki çocuk tüm çocuksuluğu ile yaşıyordu.
"Beni de seviyor musun?" kafasını yana yatırıp Aslı'ya baktı.
"Bak bak hallere bak. Abim olsa yemiştin kafana tokadı."
"Ama abim yok." Sırıtarak Bera'ya baktı.
"Cevabını alamadım Aslı? Yoksa adım Kerem olsaydı mı severdin beni?"
"Aslı ve Kerem olmamıza gerek yok. Hilmi ve Aslı olsak da yeter."
Aslının dedikleri üzerine masada duran içkiyi kafasına dikti.
İlk başlarda pas vermeyen kızın şimdi böyle cümleler kurması Hilmi'yi alt üst etmişti.
Sahneye çıkmış bir çocuk gibi mutlu, heyecanlı ve aynı zamanda da ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemez bir haldeydi.
Aslı gülerek karşısındaki adama odakladı bakışlarını. Aşkı bulduğunu düşündü. Sonunda aradığı aşkı bulmuş olmasını ümit etti...
Vedat kafasını mutfağın kapısından usulca uzatıp Gonca'nın onu görmesini bekliyordu.
"Vedat bir şey mi lazım oğlum?" Nazan hanım'ın kendisini görmesi ile eli ayağına dolaşmıştı.
"Su alacaktım Nazan abla." Diyerek sürahiyi eline aldı.
Gonca gizli gizli gülüyor, Vedat'ın bu halleri hoşuna gidiyordu.
"Gonca evlendirelim kızım artık seni. Ben uygun bir aday buldum." Nazan hanımın dedikleri üzerine Vedat öksürerek ayağa kalktı.
"Sen nasıl uygun görürsen öyle olsun anne." Diyerek annesinin yanağını öptü.
Vedat gözlerini kocaman açmış şaşkın şaşkın Gonca'ya bakıyordu.
"Yavaş içsene oğlum."
"Birden şey oldu. Ne evlenmesi ya 19 yaşında daha kız! Hem kimmiş bu aday! Ben bir araştırayım!" sinirle yutkundu.
"Annem öyle uygun görmüş Vedat abi." Karşısında damarları sinirden patlamak üzere olan sevgilisine baktı gülerek.
"Nazan abla isim ver isim! Kimmiş bu pezev- aday!" saatli bir bomba gibi patlamayı bekliyordu...
"Valla oğlum bilmiyorum baya akıllı, yakışıklı ve sevdiğine sadıkmış."
"Tamam sen ver ismini bir de ben bakayım denildiği kadar akıllı yakışıklı ve sevdiğine sadık mıymış?"
"Eh vereyim madem. Vedat Bolat diyorlar." Gülerek Vedat'a baktı anne kız.
Gonca bugüne kadar annesinden hiçbir şey saklamamıştı. Sevgili olduklarını da en kısa zamanda söyleyecekti ancak uygun bir zaman bir türlü bulamamıştı.
Alparslan'ın da düğün hazırlıklarına başlayın demesi üzerine konu iyice netleşmişti. Annesi Alparslan ne derse sorgulamadan kabul ederdi. Onu oğlu gibi görüyor kendi kızından daha çok güveniyordu.
"Nasıl yani? Sen biliyor muydun? Bugüne kadar? Gonca?" şaşkın şaşkın bakıyordu.
Gonca gülerek kollarını Vedat'ın beline sardı.
"Kızımı senden başkasına emanet edemezdim zaten oğlum. Anlamadım mı sanıyorsunuz geceli gizli gizli buluşmaları görmedim mi sanıyorsunuz?"
"Nazan ablam sen var ya bir tanesin. " diyerek Nazan'ın elini öptü.
Artık Nazan Hanım da bildiğine göre iş gerçekten ciddiydi.
" O zaman bir de senden isteyeyim abla." Boğazını temizleyip yakalarını düzeltti.
"Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızın Gonca'yı kendime istiyorum."
Nazan gülerek bir kızına bir de Vedat'a baktı.
"Verdim gitti!" ellerini öpmelerine izin verdi.
Kızına zaten Alparslan sayesinde iyi bir hayat kurmuşken şimdi daha iyisinin olacağına emindi. Gözü arkada kalmayacaktı.