Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Karanlığım Ol 21.Bölüm - Sözümoki
27 Şubat 2022, Pazar 17:22 · 312 Okunma

Karanlığım Ol 21.Bölüm

Evdeki herkes oturmuş bu durumu Su'ya nasıl anlatacaklarını düşünüyorlardı.

Nil huzursuzca yerinde kıpırdadı.

Alparslan gelir gelmez olanları Nil'e anlatmış, onu kollarıyla sıkıca sarmıştı.

"Su zaten ailesiz büyüdü. Babası vefat edince annesinin de kalbi dayanamadı. 10 yaşında tek başına bir kız çocuğu olarak kaldı." Üzgünce nefes verip Alparslan'a baktı.

"Bence sizi de ailesi olarak kabul etmişken Bera'yı senin öldürdüğünü söylemeyelim."

"Elbet öğrenecek yenge. Ayrıca böyle bir ihaneti nasıl saklayacaksınız?"

Nil oturduğu yerden kalkıp ellerini saçlarından geçirdi.

Kız kardeşi gibi gördüğü kızın hayatını zorla düzene sokmuştu derken bu olayı da kaldıramazdı Su. Üstelik karnında doğmayı bekleyen minik bir bebek varken bu durum hiç de kolay değildi.

"Ben halledeceğim. Sizden tek istediğim lütfen kimse karışmasın."

"Ne diyeceksin Nil." Özgür de Su büyürken yanlarındaydı Nil ne ise Su da bir nevi Nil'di Özgür için.

"Yapınca görürsün abi. " diyerek merdivenlere yöneldi.



Alparslan Nil'in arkasından kalkıp yavaş ve yorgun adımlarla annesinin odasına yürüdü.

Kapıyı usulca açıp baktı onu var eden kadına.

"Gel annem, gel kurban olduğum." Diyerek dikleşti Narin.

"Anam." Başını annesinin dizlerine koydu.

Ne kalbi ne de aklı bu ihaneti kabullenmek istiyordu. Gencecik yaşında Bera'ya baba olmuş, onun için kendinden vazgeçmişken bu olanları hiçbir kefeye koyamıyordu.

Aklında sürekli Bera'nın o son cümlesi dolanıyordu.

"Keşke o gün babam değil de sen ölseydin..."

"Anne ben o adam gibi miyim?" başını iyice bastırdı annesinin dizlerine.

Ağlasa sel olur taşardı yaşları. Ağlamayı yediremiyordu gururuna. Bir ihanet uğruna akmasını istemiyordu yaşlarının.

"O nereden çıktı annem. Sen ne o adam gibisin ne de bir başkası gibi. Sen benim aslanımsın."

Oğlunu bu halde görmek içini paramparça ediyordu Narin'in.

Bu yaşına kadar tüm yükü omuzlarında taşımış, çocukluğunda çocuk değil de büyük bir adam olmuştu Gurur.

"Yoruldum anam. En yakınım dediklerimin yara açmasından, her şeye koşmaktan yoruldum."

Herkesin bir taşma noktası varken Alparslan o noktayı aşalı yıllar olmuştu. Acıya da ihanete de alışmış ancak artık daha fazla da dayanamamıştı.

"Yoruluyorsan başarıyorsundur paşam. Kaldır bakayım kafanı." Diyerek kalkmasını bekledi oğlunun.

Derin bir nefes alıp kafasını kaldırdı. Annesinin o huzur dolu gözlerine kenetledi yorgun ve kapkaranlık bakışlarını.

Narin, Alparslan'ın yüzünü elleri arasına alıp yanaklarını okşadı.

" İnsanlar isimlerinin anlamlarını taşırlarmış derdi nenen. Senin adın da Alparslan, aslan gibi güçlü yiğit gibi cesur demek annem." Uzanıp oğlunun alnına uzunca bir öpücük kondurdu.

"Daha çok yara alacaksın, çok yorulacaksın. Annen yanında karın yanında." Diyerek sarıldı Alparslan'a.

"Sen güçlüsün aslanım. Sen Alparslan'sın. Sen bir şeyi yaptıysan vardır bir bildiğin, pişman olma. Pişmanlık yiğitlere göre değildir."

"Anam." Kollarını cennet kokulu annesine sardı. Bir süre gözlerini kapatıp durdu annesinin boynunda.

Huzuru bulduğu iki yer vardı sadece. Bir annesinin koynu, iki sevdiğinin kolları...



Nil, Su'nun yanına gelmiş uyuyan kardeşinin karnını okşuyordu.

Her ne kadar yüreği sızlasa da bunu yapmak zorundaydı. Söz vermişti kardeşine zamanında.

Ne kadar kötü bir şey olursa olsun saklamayacaktı.

Su'ya Bera'nın onu terk edip gittiği yalanını söyleyecekken, çekmeceden ucu gözüken mektubu fark etti.

Eline alıp okuduğunda aslında tüm bunların Bera'nın yaptıklarının bir parçası olduğunu anladı. Öleceğini bile bile yapmıştı yapacağını. Satırları okudukça içinde ona sevgi de yerini tamamen öfkeye bırakmıştı bile...

"Uyan inci tanem." Usulca okşadı saçlarını.

Su bir süre sonra dikleşip yanında oturan ablasına baktı.

"Bera'yı beklerken uyuyakalmışız kızımla." Gülerek saçlarını arkaya attı.

Nil buruk bir gülümseme ile baktı kardeşine.

"Gelmedi mi hala işten." Dikleşip sırtını yatak başlığına yasladı.

Derin bir nefes alıp Su'nun yanağını okşadı.

"Biz seninle ne günler atlattık hatırlıyor musun ablasının güzeli?"

Tedirgin bakışlarla baktı Nil'e. Nedensizce içini huzursuzluk kaplamıştı.

"Hatırlıyorum abla da bir şey mi oldu? Neden böyle konuşuyorsun?"

"Ne olmuş olursa olsun yanıma geldiğin gün verdiğim o söz hala geçerli. Sen hep benim bakmaya kıyamadığım, her anında yanında olduğum küçük kardeşim olarak kalacaksın. O kötü günleri nasıl atlattıysak bu günleri de öyle atlatacağız tamam mı?" diyerek oturduğu yerden kalktı.

"Anlamıyorum abla." Gözleri dolmaya başlamıştı. Kötü bir şey olduğunu anlamamak imkansızdı.

"Bu sana gelmiş. Ben kapıda bitirmeni bekliyorum." Elinde tuttuğu zarfı Su'ya uzatıp odadan çıktı.

Su zarfın üzerindeki 'İnci Tanem' yazısını gördüğü an gözyaşlarına engel olamadı.

"Su, güzeller güzelim... "

"Sana bunları söylemeyi ilk günden beri çok sevdim. Ama ne seni ne de ailemi bir türlü sevemedim. Benim için sadece hamle yapmam gereken bir piyondun. Abimi yok etmem için kullanmam gereken küçük bir aracıydın sadece... Ben ne hayallerindeki gibi bir adamım, ne de sana layık bir eş. Ben kötüyüm Su. Yengemi sevdiğinden ayıracak, yeğenimi düşmanlara satacak, abime ihanet edecek kadar kötü bir adamım..."

Hıçkırıklarını durdurmak istiyordu. Aşık olduğu adam sadece bir yalandan ibaretti.

"Yengemin abimden ayrılma sebebi de, Asil'in Rusya'da yaşamasının sebebi de hatta ve hatta Vedat ve Müge'nin ailesinin ölmesinin sebebi de benim. Sana hiç aşık olmadım. Benim için herhangi bir kızdan farkın da yoktu açıkçası. Nil'e yakın olmam için seni kullanmam gerekiyordu o kadar. Ama sen beni yine de iyi hatırla... Abim bunları öğrendiğinde muhtemelen beni öldürtecek ve babamın yanına gideceğim. Artık hayranı olduğum babama biraz daha yakınım Su. Ben buyum. Ben babamın oğluyum. Hiçbir şeyden de pişman değilim. Kendine iyi bak. Umarım bir gün gerçekten sevilirsin..."

Su elinde tuttuğu mektubu büyük bir hayal kırıklığı ile buruşturdu.

Gözlerinden akan yaşlara aldırış etmeden öylece duvara bakıyordu.

Bera için hayallerinden vazgeçmişti, kendisinden, benliğinden, her şeyinden vazgeçip yeniden başlamıştı her şeye.

Karşılığı kocaman bir hiç olmuştu işte. Değmeyecek koskocaman bir hiç.

Ağlaması yerini çığlıklara ve hıçkırıklara bırakırken Nil ve Alparslan bir hışımla odaya girdi.

"NEDEN! NEDEN YA NEDEN!" saçlarını çekiştirip ayağa kalktı.

Kabullenemiyordu. Kabullenmesi çok zordu.

"Geçecek meleğim, geçecek." Diyerek sardı kollarını kardeşine.

"Geçireceğim." O güçlü kollarını sardı Nil ve Su'ya.

Onları korumak istercesine öptü ikisinin de saçlarını.

Müge ve Gonca gibi artık Su da kardeşiydi Alparslan'ın. Onun canını yakanın canını almaya hazırdı bundan sonra.

Nil Su'yu yavaşça yatağa oturtup önünde diz çöktü.

"Şuan aklından neler geçtiğini az çok tahmin edebiliyorum güzelim." ellerini tutup uzunca öptü.

"Burada kocaman, seni asla yargılamayacak olan bir ailen var. Abinler, arkadaşların, yeğenlerin. Hepimiz senin hep yanındaydık." Alparslan'a baktı usulca.

"Ve yanında olmaya devam edeceğiz." Nil gibi Su'nun önüne eğildi Gurur. Başından tutup göğsüne bastırdı. Saçlarından öpüp yatışmasını bekledi.

"F-fazlalık mı olacağız size?" ne de olsa artık bir Karahan değildi. Artık yeniden Aktaş olmuştu.

"Kızım ve ben ya çok gelirsek? Ya sığamazsak bu kocaman eve?"

"Evimin kızı olacaksın. Gül bir sen iki, yeğenim üç bundan sonra." Su artık kardeşinin bir emaneti değil, kardeşinin ta kendisiydi.

"A-Abi..." kafasını kaldırıp abisi saydığı adama baktı.

"Söyle kızım." Önüne düşen saçını kulağının arkasına attı. Nil'i kolunu altına alıp şakağını öptü.

Burnunu çekip bir abisine bir ablasında gezdirdi bakışlarını.

"Ne oldu güzelim söylesene." Tuttuğu elini okşadı kardeşinin.

"Az önce suyum geldi." Korkuyla yutkundu.

Nil telaşla ayağa kalkıp hala Su'nun önünde oturan Alparslan'ı dürttü.

"Ne suyu?" anlam veremediği bakışlarla baktı Nil'e.

"Aşkım kız doğuruyor kalksana! Sakin ol ablam nefes al sen." Elinden tutup yavaşça kaldırdı.

"La havle! Öyle desene gülüm!" hızlıca kalkıp Su'yu kucağına aldı.

Su titreyen kollarını abisinin boynuna sarıp ablasının 'nefes al' talimatlarına uymaya çalışıyordu.

Nehir odadan çıkıp babasının kucağındaki teyzesine baktı.

"Teyze ayağın mı acıdı? Neden babamın kucağındasın?" diyerek meraklı gözlerle merdivenden inen babasına baktı.

"Anneciğim bebeği almaya gidiyoruz! Koş haber ver herkese!" hızlı adımlarla merdivenlerden inmeye başladı.

"DAYI! VEDAT ABİ! HİLMİ ABİ! ABLALARIIIIM!". Nehir koşarak salona girdi.

"Dayıcım dur yavaş, ne oluyor?" telaşla oturduğu yerden kalktı.

"DAYI BEBEĞİ ALMAYA GİDİYORLAAAR!" büyük bir heyecanla evin içinde koşmaya başladı. Yeni bir oyun arkadaşı geleceği için çok mutluydu.

"Ne bebeği? Kimin bebeğini?" şaşkın şaşkın bakıyordu.

"Teyzemin bebeği dayı." Asil de gülerek Gonca'nın kucağına oturdu.

Herkes bir hışımla ayağa kalkıp tatlı bir telaşla birbirlerine bakıyorlardı.

"Dayım siz babaannenizle kalın. Biz de bebeği alıp gelelim."

"Yersiz olmayacaksa ben de geleyim mi?" Doğu ensesini kaşıyıp Özgür'e baktı.

"Gel lan! Gel sen de gel. Hadi hızlı." Gülerek Müge'nin elini tutup evden çıktı. Diğerleri de arkalarından...



Nil ve Alparslan Su'yu sedyeye yatırmış, ikisi de ellerini tutmuş sedyenin yanında koşuyorlardı.

"HADİ SU! AL VER AL VER!" Diyerek hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladı.

"Gülüm sen değil su doğuruyor! Ha ön alıştırma yapıyorsan sen bilirsin." Gülerek Nil'e baktı.

"Bari şu durumda yapma Gurur. La havleee!" Su'ya dönüp güldü.

"Bana benzedin iyice."

"Aşığım sana."

"Bilmeyen kaldı mı gülüm." Yandan gülümseme ile baktı aşık olduğu kadına.

"ABLA! ABİ! VALLAHA GELİYOR!" hem ağlıyor hem gülüyordu. Bir an önce kızını kucağına almak için sabırsızlanıyordu.

"BİLİYORUZ!" Alparslan ve Nil aynı anda bağırdıklarında birbirlerine bakıp güldüler.

Onlar da heyecandan ne yapacaklarını bilemiyor, kendilerine hakim olamıyorlardı.

Doktorlar Su'yu ve Nil'i içeriye almış, Gurur ve geri kalan herkes heyecanlı bir şekilde doğumhanenin kapısında bekliyordu.

Su son kez ıkınıp ablasının elini sıktı.

"Bitti güzelim, bitti. Az daha dayan." Kardeşinin saçlarını okşayıp ona güç veriyordu.

"Son bir kez daha ıkının Su hanım." Su, doktorun dedikleri üzerine tüm cesaretini ve gücünü toplayıp son kez ıkındı.

Odayı dolduran ağlamanın ardından Nil yaşlı gözlerle uzanıp ağlayan bebeğe baktı.

"Su... Başardın kızım. O çok güzel."

"Çok mu?" sesinin o tınısında o kadar çok şey barınıyordu ki aslında.

Mutluluk, sevinç, hüzün, anne olmanın getirdiği diğer duygular...

"Çok. Tıpkı bir Peri kızı gibi." Berrak Nil'i hemşirenin kucağından alıp Su'ya gösterdi.

Su, kızının yanağını işaret parmağı ile okşayıp burnuna bir öpücük bıraktı.

"İyi ki geldin Berrak Nil'im, iyi ki geldin..." gözlerinden akan yaşlara aldırmadan ablasına baktı.

"Herkes bu miniği görmeyi bekliyor. Kaçırıyorum kızını." Diyerek kucağına aldı Berrak Nil'i.

"Kaçır Nil'imi." Yorgunca gülümsedi. Bebeğine bakmak hayal gibi bir şeydi.



Nil doğumhaneden çıkınca herkes ayaklanıp başına toplandı.

"Su nasıl?" Özgür gözlerini bebekten ayırmadan konuştu. Aklına Gül'ün eline doğduğu anlar gelmişti çoktan.

"Su da Berrak da çok iyi." Gülerek kolunda yatan Berrak Nil'i yavaşça dikleştirdi.

"Ailene merhaba de küçük Nil."

Havada uçuşan sevgi nidalarının ardı arkası kesilmiyordu. Yaşanılan onca kötü şey toz olup uçmuş yerini bu büyülü ana bırakmıştı.

Alparslan Nil'in kucağında tüm masumluğuyla duran Berrak'ın yanına yaklaşıp elini saçlarında gezdirdi.

Kucağında bebekle duran sevdiğine bakmadan da edemedi. Derin bir iç çekip bakışlarını Berrak Nil'e çevirdi.

"Evine hoş geldin küçük KARAHAN. 

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Himayende olan kim(ler) var?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.