Düğünden sonra Nil Su'yu odasına yerleştirmiş ağlayan kızı sakinleştirmeye çalışıyordu. Usulca öptü saçlarını. Aslına bakılırsa her ne kadar saçma bir durum olsa da Nil'in içi rahattı. Su'nun burada çok çok daha iyi imkanlara sahip olacağından emindi. Hepsiyle özel olarak Alparslan'ın ilgileneceğini biliyordu.
''Güzelliğim ağlama artık. Sadece soyadın değişti. Hala aynı Su'sun. Hala ablan hep yanında. Hala ve hala istediğini yapmakta özgürsün. Ve sana söz veriyorum asla ama asla kılına zarar bile veremeyecekler. Ki yapmayacaklarından eminim. ''
Usulca öptü şakağını Su'nun.
''Abla korkuyorum. Hayatımı çaldılar benden. Çok korkuyorum..'' ağlamaktan gözleri acımaya başlamıştı.
''Görüyorum meleğim, görüyorum. Ama ablan yanında.''
''Şimdi gitmem gerekiyor. Güzelce uyu dinlen. Bir şey olursa mutlaka ara beni olur mu?'' son kez sarıldı Su'ya.
''O-Olur.'' Su gözlerini silip sarıldı ablasına. Bırakmak istemiyordu ama mecburdu.
Nil odadan çıkıp derin bir nefes aldı. Aklına o acımasız anılar gelmişti. Geçmişi bir türlü peşini bırakmıyordu. Sahi bıraksın da istemiyordu.
4 Yıl önce..
Alparslan yatakta mışıl mışıl uyuyan Nil'in dudaklarına bir öpücük kondurdu. Onu böyle melek gibi uyurken izlemeye bayılıyordu.
''Uyanma vakti sevgilim.'' Bir kez daha öptü mızmızlanan kadını.
''Erken kalkmayı sevmediğimi biliyorsun Alparslaan.'' Gülerek kollarını Alparslan'ın boynuna sardı.
''Bugün evleniyoruz küçük hanım bilmem farkında mısın? Ha istemiyorum dersen yedekteki gelinlere bakayım.''
''Yedekte gelinin mi var? Seni gebertirim adam!'' diyerek onu da yatağa çekip sıkıca sarıldı.
''Benim senden başka varlığım yok Nil. Olmayacak da.'' İnsan bir kere aşık olurdu. Alparslan da bu şansını Nil'de kullanmıştı. Pişman da değildi.
Düğün bitmiş çift evlerine gelmişti. Nil koşarak eve girecekken Alparslan bir hamlede kucağına aldı.
''Her şey adete uygun olmalı güzelim.'' Uzanıp alnına bir öpücük kondurdu.
Nil'in kalbi resmen ağzında atıyordu. Bu adamın her hareketi bulutlara uçuruyordu Nil'i.
Alparslan eve girip Nil'i yatağa oturtup önünde diz çöktü.
''Evine, ömrüme, bana hoş geldin Nil KARAHAN.''
Günümüz...
''Nil sana diyorum! Ne dikiliyorsun burada gitsene!''
Nil irkilerek geçmişten sıyırdı kendini.
''Kusura bakmayın Alparslan Bey dalmışım'' hızlıca çantasını alıp eskiden kendi evi olan evden ardına bakmadan uzaklaştı.
Günün en huzurlu saatleri bu zamanda başlıyordu işte. Arabasına binip radyoyu açtı. Müziksiz araba kullanmayı sevmiyordu. Çünkü yalnız kalınca düşünceler aklını kemirip bitiriyordu.
Takip edilmediğinden emin olmak için etrafı kontrol etti. Her ne kadar pis işlere bulaşmamış olsa da tehdit aldığı çok olmuştu.
Şehirden biraz uzakta olan çiftlik evine geldiğinde zili çalıp beklemeye başladı.
Her gün gelmesine rağmen her gün bu heyecanı yaşıyordu.
Ellerini saçlarından geçirip elinde tuttuğu kurabiyelere baktı. Kapının açılmasına küçük kızın ''ANNEEM'' diye koşması bir oldu.
Nil yere diz çökerek karşıdan gelen kızını kucakladı. Kokusunu derince içine çekti.
'Kızım çok mu özledin anneni sen, hm?'' gülerek öpmeye devam ediyordu kızını. Asıl hasret ve özlem işte buydu. Asıl aşk buydu.
'Özledim hem de çook. Sen babamın yanına mı gittin yoksa?'' meraklı gözlerle annesine bakıyordu Nehir Gül.
'' Evet kızım babanın yanına gittim ve bu kurabiyeleri sana gönderdiii.'' Nehir'i kucaklayıp içeriye girdi.
''Neden buraya gelmiyor babam anne?''
''Babanın yapması gereken çok önemli işler var sevgilim. Gelecek ama biraz daha zamana ihtiyacı var.''
''Ben beklerim hep. Hadi gel beraber uyuyalım.'' Nil'in elinden tutup odasına çekiştirdi.
Nehir'i korumak kollamak zorundaydı. Belki Alparslan da koruyabilirdi ama kızını riske atamazdı. Şimdilik gizli kalmalıydı. Belki de sonsuza kadar..
Nil kızının yanına yatıp sıkıca sardı kollarını.
''Seni çok seviyorum annemm.'' Uzanıp annesinin yüzünü öpücüklere boğdu.
''Seni çok seviyorum Dünya'm.'' kızına sıkıca sarılıp kendini uykuya teslim etti.
Ne de olsa Gurur ile sonlarını kendisi seçmişti. Olacakları da kabullenmek zorundaydı. Kim bilir belki de bu durumu değiştirmek için çabalayabilirdi...
Sabah Alparslan'ın talimatı ile apar topar şirkete gelmiş, işinin başına geçmişti.
Burnundan soluyordu yine, her zamanki gibi...
"Buyurun Alparslan bey beni çağırmışsınız?"
Usulca süzdü önceden aşık olduğu kadını. Onu sadece Nil yatıştırabiliyordu. Bir zehrin panzehri gibiydi.
"Bera'yı ara buraya gelsin. Sen de toplantıya gir. Geliyorum.
"Tamam Alparslan bey." Tam odadan çıkacaktı ki Gurur kolundan tutup durdurdu. Gömleğinin düğmelerini açmaya başladığında Nil'in anında tüm kanı yanaklarına hücum etmeye başlamıştı. Anında...
"Al şunu giy üzerine. Bir daha da böyle dolaşma. Bu biraz şey." Gömleği uzatıp masaya yaslandı.
"bu biraz ney?" gülerek Alparslan'a bakıyordu. Onu kıskandığını zaten biliyordu ancak bu 'kıskanmıyorum' tavırları hoşuna gidiyordu.
"İşin dön Nil. İşine dön." Alttan alttan gülerek masasına oturdu.
"Dönüyorum efendim." Gülerek gömleğini giyip odadan çıktı.
Su, Gonca ile bahçede oturmuş önlerindeki laptoptan dükkân bakıyorlardı.
"Su saatlerdir bakıyoruz ama hala bir şeyi beğenemedin. Hem Alparslan abi izin verdi mi?"
"Daha izin almadım. Önce bir bakayım da yerleşmesi kolay olsun." Nefes vererek arkasına yaslandı.
Bera elindeki kravata küfür edip bahçeye indi.
Karahan erkekleri olarak her şeyi beceriyorlar bir şu kravat işini beceremiyorlardı.
"Güzelim şunu bağlar mısın?" nefesini tutmuş Su'nun tepkisini bekliyordu. Ona aşık olduğunu hissediyordu.
Hatta emindi. Bu kadına aşıktı. Onun üzülmesine asla izin vermeyecekti.
"Bağlarım da nereye gidiyorsun?"
"Ablam aradı. Abim şirkete çağırıyormuş. Gelmek ister misin?" şirkete tanıtacaktı karısını. Yeni Karahan'ı herkes bilmeliydi. Bera'nın göz bebeğini tüm cihan tanımalıydı.
"Gelirim. Zaten Alparslan abime sormam gereken bir şey var. Ablam oradayken kolay olur."
"Hazırlan gel arabadayım." Kravatı bağladığı eline minik bir buse kondurduktan sonra arabaya ilerledi.
Su kısa bir sürenin sonunda hazırlanıp arabaya binmişti.
"Bera bir şey soracağım." Alacağı tepki için tedirgindi. Anlatırken üzülmesini istemiyordu.
"Sor bebeğim."
"Annen ve baban nerede?"
Bera Su'nun dediklerinden sonra yutkundu. Onu ne kadar çok özlediğini fark etti.
Annesini ne kadar çok özlediğini...
"Babam annemi döverdi. Tabii ben küçüğüm hatırlamıyorum. Bir gün abim bir yerden para bulmuş hadi gelin tatile gidelim dedi. Neyse biz geldik Marmaris'e ev kiraladık misler gibi yerleştik. Babam çıktı geldi peşimizden." Derin bir nefes aldı. O anları hatırlamak yüreğine acı veriyordu.
"Vay efendim annem onsuz nereye gidiyormuş dedi. Başladı gözümüzün önünde dövmeye. Koştum ayıracağım koydum kafaya. Tam gittim yanına bir tokat attı bana. Ben ömrümde böyle tokat yemedim kimseden."
Su, usulca Bera'nın gözlerinden akan yaşları sildi. Annesiz babasız büyümek nasıl bir şey en iyi o bilirdi.
"Her neyse çöktüm köşeye ağlıyorum. Abim geldi koşarak. Sıktı babamın kafasına. Hiç gözünü kırpmadı biliyor musun Su. Hiç acımadı ona. Ben de acımazdım."
"Annem yerde kanlar içinde yatıyor. Bıçaklamış orospu çocuğu annemi. Küçücüğüm daha. Ne yapacağım nasıl kurtaracağım bilmiyorum. Yaptığım tek şey annemin elini tutup ağlamak."
Hafifçe gülümsedi Bera. Su'nun yanağını okşayan avucundan öptü.
"Komşular polise haber vermişler. Siren seslerini duyunca abim saçlarımdan öpüp seni almaya geleceğim dedi. Koşarak uzaklaştı yanımdan. Hiç korkmadım. Emindim beni bırakmayacağına. O an içeriye kıvırcık saçlı bir kız girdi. Anneme ilk yardım yapıp elimi tuttu."
"Hiç unutmuyorum Su. Cümleleri hep aklımda. 'korkma ufaklık annen iyi olacak. Sana söz veriyorum iyi olacak.' Sonra o da abim gibi saçlarımı öptü."
Arkadan gelen korna sesiyle irkildi Bera. Gaza basıp yola devam etti.
"Kısaca babam geberdi annemi de kurtaramadı doktorlar. O kıvırcık kız da sözünü tutamadı. Hala sinirliyim ona."
Yaşlı gözlerle gülerek Su'ya baktı.
"Yani güzelim kaynana dırdırı çekmeyeceksin." Güldü. Uzanıp Su'nun şakağından öptü.
"Of Bera. Şu anda bile hemen şakalar yapıyorsun." Gülümsedi. Mutluydu. Böyle olacağını tahmin bile edemezdi.
"Üzülmek annemi geri getirmiyor be güzelim. Keşke getirse." Haklıydı. Üzülmenin bir getirisi yoktu.
Şirkete geldiklerinde Su onları karşılayan ablasına sarıldı sıkıca.
Nil de bir kolunu kardeşine bir kolunu da Bera'ya sardı. Kin tutmanın bir anlamı yoktu. Artık o da kardeşiydi.
"Abim çağırmış beni hayırdır? Ne bok yedim yine?"
"Bilmiyorum öğreniriz şimdi."
Kapıyı çalmadan odaya daldığında Alparslan elinde tuttuğu çerçeveyi çekmeceye sakladı.
"Kapı çalmayı bilmiyor musun sen?" öfkeyle baktı Nil'e. Bir hareketi onu yatıştırırken bir hareketi de sinirlendirebiliyordu.
"Ben daldım abi ablamın bir suçu yok."
"Yalnız toplantıya gireceğiz Alparslan bey. Çıkınca konuşsanız olmuyor mu? Önemli bir toplantı."
Ters ters baktı Nil'e. Kızamıyordu da. Tek yaptığı kaşlarını çatmaktı.
"iyi tamam yürü önden."
"Alparslan abi bir şey sorabilir miyim sana?" izin vermeyecekti. Ama şansını denemesinden zarar gelmezdi.
"Sorma işim var." Kravatını gevşetip elini cebine attı.
"Ama abi lütfen." Masum masum baktı abisinin gözlerine. Ağzından çıkacak olan her kelime önemliydi onun için.
"söyle Su söyle."
"Ben pastane açmak istiyorum. Lütfen ab-" hızlıca konuşuyordu. Konuşuyordu çünkü zaman kazanması lazımdı. Bu taktiği Nil ablasından öğrenmişti.
"Ne yaparsan yap ama Berasız yapma. Onu sorumlu tutarım." Diyerek odadan çıktı.
Su Alparslan'ın söyledikleri karşısında heyecanını tutamayıp Bera'nın boynun sardı kollarını.
"Sen böyle her mutlu olduğunda kollarıma atlayacaksan ohoo" gülerek alnını öptü.
"Alışma Bera refleksti sadece. Ayrıca mutluluğumu kimse bozamaz." Mutluydu. Gerçekten çok mutluydu.
Alparslan ve Nil toplantıya girip çıkmış, toplantı odasında son değerlendirmelere bakıyorlardı.
"Vedat ve Hilmi'ye söyle arabayı hazırlasınlar. Toplantıya gidiyoruz."
Nil heyecanla yerinde kıpırdadı.
Gurur ile tatil yapmayı çok özlemişti. Yeni yerler keşfetmeyi, güneşi omzunda batırmayı, denize vuran mehtapta hayaller kurmayı... Hepsini çok özlemişti.
"Nereye gidiyoruz?" içi kıpır kıpırdı.
Gurur Nil'in bu haline gülümsedi.
"Marmaris'e"...