Alparslan, Nil ile seyahat etmeyi hep çok sevmişti.
Onu ilk kez karşılaştıkları yere getirdi. Marmaris'e. İş, toplantı hepsi bahaneydi aslında. Onunla vakit geçirmeyi özlemişti. Ona dokunmayı, ona sarılmayı, derdini paylaşmayı...
Arabadan inip artık onunla bütünleşmiş gözlüğünü taktı gözlerine. Nil de indiğinde elini ona uzattı. Tutması için yalvardı içinden. Ona temas etmesi için direndi.
Nil, parmaklarını Alparslan'ın parmaklarına kenetlediğinde ikisinin de yüzünde bir gülümseme oluştu. Geçmişi özlüyorlardı, hem de çok. Geçmişe dönmek isterler miydi, hayır. Yeniden bir gelecek yazmaları lazımdı. Nil'in hep istediği gibi bir gelecek. ''Silahsız ve Savaşsız.''.
Korumaların yardımıyla yata bindiklerinde Nil etrafı incelemekten alıkoyamadı kendini. Aklına hemen o acımasız anılar geldi.
GEÇMİŞ
Nil okuldan çıkmış arkadaşları ile birlikte marinada dolaşıyordu. Her gün buraya gelir güneşi batırmadan da eve dönmezdi. Banka oturup ilerleyen arkadaşlarına baktı.
''Nil gelmiyor musun kızım dondurma yiyeceğiz.''
''Siz gidin Güney ben biraz daha duracağım.'' Diyerek arkasına yaslandı.
Gözlerini marinada duran yatlarda gezdirdi. Denizi çok severdi. Bıraksalar kendine bir tekne alır ömür boyu orada yaşardı.
Ayağa kalkıp güneşe biraz daha yaklaşmak istedi. İskelenin en ucuna geldiğinde gözlerini kapattı. Derince aldığı nefesi ciğerlerine doldurdu.
Alparslan vurmuş olduğu adama baktı uzunca. Artık normal geliyordu birisini vurmak. Çocuk oyuncağıydı. Tek tabanca takılmaya alışmıştı. Önünde duran arabayla bir küfür savurdu.
Arabadan inen silahlı adamları görünce mermilerini bitirdiğine pişman oldu.
Koşmaya başladı. Korkusundan değil. Görülecek hesapları vardı daha. Onları halletmeden ölmek istemiyordu.
Tüm hızıyla koşuyordu. Rüzgar bile hızını kesmeye cüret edemiyordu. Arkasından sıkılan onca mermiye aldırmadan koşmaya devam etti.
İskeleye geldiğinde durup soluklandı. Ta ki silah sesi duyana kadar.
Nil duyduğu silah sesiyle yerinde sıçradı. Telaşla etrafına bakarken karşıdan son sürat ona doğru koşan adamı fark etti.
Ne oldu demeye kalmadan Alparslan Nil'i de kucaklayıp bedenlerini Marmaris'in o derin ve serin sularına hapsetti.
Nil suyun altında çırpınırken Alparslan suyun yüzeyinde onu arayan adamları görebiliyordu. Onun çıkmasına izin verirse kendisi de yakalanırdı.
Kollarını sıkıca Nil'in bedenine sardı. Nil, kavga ettikten sonra onu ilk kez görüyordu. Burada ne işi vardı? Babasını öldürdükten sonra hiç gelmemişti marmarise. Nil'in nefessiz kaldığını fark edince telaşla dudaklarını dudaklarına bastırdı.
Bir süre sonra yüzeye çıktıklarında Alparslan'ı itip derin bir nefes aldı Nil. Olaylar karşısında oldukça şaşkındı. Onu bir daha göremez sanıyordu. Dünya küçük derlerdi de inanmazdı. Demek ki sonunda geri gelmişti.
İskeleye çıktıklarında yan yana uzandılar.
''Bu sefer neyden kaçıyordun?'' kafasını yanında yatan Alparslan'a çevirdi.
''Ne kaçması kızım spor yapıyordum ben.'' Gülerek ceylan gözlere baktı. Onu ürkütmek istemiyordu.
''Kurşunlardan kaçarak mı? Pardon kaçamayarak mı?'' diyerek kolunu sıyırıp geçen kurşunun yarasını okşadı.
Alparslan onun bu ilgili halini çok sevmişti. Bugüne kadar ne sevmiş ne de sevilmişti. Ona en uzak duyguydu sevgi.
''Hadi gel marinanın sonunda babamın eczanesi var. Sana orada pansuman yapalım.'' Kalkıp Alparslan'a elini uzattı.
''Sen yapacaksan kabul.'' Nil'in elini tutup kalktığında yarasının acısı iyice baş göstermeye başlamıştı.
''Yürüüü'' diyerek peşinden çekiştirmeye başladı.
Onu yeniden görmek Nil'i çok heyecanlandırmıştı. Neredeyse o günden beri aklından hiç çıkmıyordu. Çıksın da istemiyordu zaten.
Eczaneye geldiklerinde Alparslan'ı bir sandalyeye oturttu.
''Babaaa!'' diyerek içeriye girdi Nil. Kendisi de yapardı ancak onun canını yakmaktan korkuyordu. Ona kıyamıyordu.
Nil babasıyla Alparslan'ın yanına geldiğinde bir köşede ürkekçe bakıyordu.
''Nasıl oldu bu kurşun yarası?'' yarayı temizlemeye başlamıştı.
''La havle! Nasıl olduysa oldu sen işini yap!'' insanlara hesap vermekten nefret ederdi.
''Babacığım tamam gerisi ben hallederim'' diyerek babasının elinde pamuğu aldı.
''Düzgün yap güzelim'' kızının saçlarını öpüp Alparslan'a ters bir bakış atarak arkaya odaya geçti.
''Numaranı versene kıvırcık.'' Gülerek önüne düşen kıvırcık saçını arkaya itti.
''Neden vereyim?''
''Her görmek istediğimde buraya mı geleceğim?''
''Ha görmek isteyeceksin yani?''
''Neden olmasın?'' usulca yaklaşıp yanağına bir öpücük kondurdu. Tekrar görmek isteyecekti. Tekrar ve tekrar...
GÜNÜMÜZ
''Sen istediğini yap ben telefonla konuşacağım.'' diyerek oradan uzaklaştı Alparslan.
Marmaris'in serin sularını çok özlemişti. Tuzlu deniz kokusunu iyice içine çekti. Hızlıca içeriye girip bikinisini üzerine geçirdi. Zaman kaybetmeden suya bıraktı bedenini.
Uzun zamandır tatile çıkmamıştı. Nehir de çok severdi burasını diye düşündü. Neredeyse annesiyle aynı özellikleri taşıyordu. Şımarıklık ve yaramazlık dışında...
Bir süre denizin tadını çıkardıktan sonra yata çıkıp güneşlenmeye başladı.
Alparslan karşısında yatan kadını gördükçe ne kalbine ne de düşündüklerine engel olabiliyordu. Önceden olsa omzuna aldığı gibi odaya götürürdü ancak artık o bir Karahan değildi. Ama olacaktı.
Nil'in yanına oturdu usulca. Kremi alıp sürmeye başladı.
''Evliyken de hep cayır cayır yanardın. Sonra akşam olunca Alparslan canım yanıyor diye ağlardın. Koca bebek.''
Gülerek Alparslan'a baktı.
''Nee asıl sen ağlıyordun yanınca. Niiil çok acıyoo Nilll.'' İkisi de kahkaha atmaya başlamıştı.
Alparslan Nil ile gülmeyi öğrenmişti. Aynı sevmeyi öğrendiği gibi.
Yattığı yerden doğrulup Alparslan'ın yanağını okşadı. Eş zamanlı olarak huzuru bulmuştu Alparslan. Gözlerini kapatıp anı tadını çıkardı.
''Abi geldiler sizi bekliyorlar.''
''Tamam Hilmi, önlemlerinizi alın geliyoruz biz de.'' Diyerek Nil'i kucağına aldı.
Odaya geldiklerinde hazırlanmaya başladılar. Nil giydiği siyah elbisesini omuzlarından geçirip arkasını döndü.
''Yardım eder misin kapatamıyorum.''
Alparslan bu anı bekliyormuş gibi gülerek arkasına geçip yavaşça fermuarı yukarı doğru çekti. Saçlarını sağ omzuna toplayıp ensesine bir öpücük kondurdu.
''yukarıda uslu duracaksın anlaştık mı? İnsanlarla inatlaşmak yok.''
''Ama-'' üzgün gözlerle Alparslan'a bakıyordu.
''Aması yok. Mümkünse ağzını açma. Sadece dinle.''
''Peki ortak.'' Gülerek yukarıya çıktı. Arkasından a Alparslan Gurur..
Toplantı başlayalı yarım saat olmuştu ve Nil iyice sıkılmaya başlamıştı.
Tam konuşacakken Hilmi koşarak yanlarına gelmişti.
''ABİ TUZAK BU. KORUYUN KENDİNİZİ!'' diyerek Alparslan ve Nil'e birer silah uzattı.
''Hilmi Nil'i otele götürün hemen!''
''Hayır seni bırakmam, bırakamam gitmiyorum.'' Diyerek tetiği çekip yerini aldı.
''Bir kere de laf dinle yüreğim bir kere de laf dinle!'' söylene söylene Nil'in yanına gitti.
Çatışma iyice alevlenirken Alparslan'ın kolundan akan kanı fark etti Hilmi.
''Abi vurulmuşsun!''
''N-ne vuruldun mu?!'' telaşla boynundan fuları çıkarıp Alparslan'ın kolun bastırmaya başladı.
''Çok hazırlıksız yakalandık gülüm yoksa ohooo.'' Gülerek sevdiği kadına baktı.
Bir an önce onu buradan çıkarmalıydı. Bu inatçı ve laf dinlemez kadın kendi kendini ateşe atabilirdi.
''Buraya ilk geldiğimizde bir şey yapmıştım hatırlıyor musun?''
O anları hatırlayınca gülerek Gurur'a baktı.
''Unutmam imkansız.''
''o zaman da pişman olmamıştım. Şimdi de pişman olmuyorum.''
Aniden Nil'in beline sarılıp denize atladı.
Nil çığlıkla karışık gülerek sevdiği adamın boynuna sardı kollarını. Gözü korkusuzdu. Ölecekse şayet bu adamın kollarında ölmek isterdi.
Hastaneye gidip ufak bir pansumandan sonra sonunda otele gelmişlerdi.
''Yarana dikkat et. Canın acıyacak.''
''Hadi o yaraya dikkat ettim. Peki ya kalbimde açtığın yara? Ona nasıl dikkat edeceğim.''
''Eskiyi konuşmak istemiyorum Alparslan.'' Sinirle balkona çıktı Nil.
Alparslan derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Her ne olursa olsun onun kendinden gitmiş olmasını kabullenemiyordu.
İkisi de oldukça yıpranmış ve fazlasıyla acı çekmişti. Geçmiş peşlerini bırakmazken nasıl olur da geleceğe yön verebilirlerdi.
Nil heyecanla odaya geri döndü.
''Hatırladın mı burada geceleri çarşı olurdu. Gidelim mi?'' bir umut baktı Gurur'un gözlerine.
Gurur o anları hatırlayarak hafifçe gülümsedi.
''Hazırlan''
Nil bir çırpıda hazırlanmış, kapıda Alparslan'ı bekliyordu.
''Hadi yaaaa!''
''Zaten şurası kızım acele etme.'' Ceketini alıp odadan çıkmıştı. Sonunda...
Çarşıya geldiklerinde yavaşça ellerini birbirine kenetledi Alparslan. Madem eski günleri yad ediyorlardı o zaman her şey kuralına uygun olmalıydı.
Kısa bir gezintinin ardından soluklamak için kayalara oturdular.
''İlk buluşmamız da buradaydı.'' Gülümseyerek Alparslan'a baktı.
''Saat gecenin biri. Aramışım seni. Gülüm çarşıdayım koş gel demişim. Sen ise olmaz Guruuuur babam kızaar diyerek suratıma kapatmıştın telefonu.''
''Ama sonra gelmedim mi geldim.''
''Gelmeseydin de beklerdim. Gelene kadar.''
"Alparslan.."
"Hayır bari bu anı bozma Nil. Sus. Sadece susalım."
Kafa sallayarak kafasını Alparslan'ın omzuna yasladı.
Karşıdan gelen çiçekçiyi gördüklerinde ikisinin de gülümsemesi yüzüne yansıdı.
"Siz şu sinirli oğlanla gül kız değil misiniz?"
" Ta kendileriyiz."
"Almış sonunda seni bu oğlan. Gördüğüme o kadar sevindim ki."
Nil burukça gülümseyerek karşısındaki çiçekçi kadına baktı.
"Biz de seni gördüğümüze çok sevindik abla."
"Ee alsana gül kızıma bir iki gül sinirli oğlan!"
Alparslan kafa sallayarak cüzdanını yokladı.
"Cüzdan arabada kalmış. Bekleyin alıp geleyim." Diyerek yanlarından ayrıldı.
Kadın Nil'in yanına oturup elindeki gülü saçlarına taktı.
" Bütün hayallerinizi gerçekleştirdiniz mi? Anlatıyordunuz hep bana. Evlendiniz mi?"
"Evlendik. Hatta sana bir sır vereyim kızımız bile var." Gülerek kadına baktı.
"Gül kız gerçek oldu demek. O günü hatırlıyorum hayal meyal. Sana bu gülü verirken eğer bir gün kızım olursa adını gül koyacağım. Ona gülüm diye sesleneceğim diyordu."
Nil burukça gülümsedi.
"Adını Nehir Gül koydum. Bir kızı olduğunu bilmiyor. Biz boşandık. Ama yakında tanışacaklar. O zaman hayali gerçek olmuş olacak işte." Derin bir nefes alıp denize baktı. Her şeyin iyi olacağına inandırmaya çalıştı kendini.
Alparslan arabaya geldiğinde tam cüzdanını alırken Nil'in çalan telefonunu fark etti.
Merakına yenik düşüp görüntülü aramayı cevapladı.
Karşısındaki kızın 'BABAAMM' diye heyecanla bağırmasıyla ne yapacağını şaşırdı.
"Seni çok özledim babacığım lütfen gel..."
Gözlerinin dolmasına engel olamayarak aramayı sonlandırdı.
Bunu nasıl yapabilmişti? Bir çocuğu olduğunu ondan nasıl saklamıştı?
Sinirle direksiyonu yumrukladı.
Artık tünelin sonundaki ışık da sönmüştü. Onlar için bir umut yoktu. Gururu aşkından çok daha büyüktü...