Seninle ilk göz göze geldiğimizde çok tedirgin olmuştum. Neden bilmiyorum ama çok çekinmiştim senden. Sanki sana kapılacağımı önceden görmüş gibiydim. Uzak durmak istedim senden. Kuzenim senin yanında beni birinin istediğini söyleyince göz ucuyla sana baktım. Bir tepki vermeni istiyordum. Sen tepki vermedin. Ben de aldırış etmedim. İlk defa bir yerde kısa kalmamıştın. Kaçmamıştın. Çok kızmıştın arkadaşına. Onu anlatıyordun. Ben de dikkatle seni dinliyordum. Her kelimeni dinliyor her zerreni izliyordum. Bu çok kötü bir şey biliyorum ama engel olamıyordum kendime. Seni üzeni üzmek istedim. Ben de birine kırılmıştım aslında. Bak buna bile ortak noktamız diyebilirim.
Sonra düğünde bakıştık seninle. Öylesine bir bakış değildi. Bunu sen de anlamışsındır. Hep beraber oturduğumuzda sen varsın diye daha dikkatli olmaya çalışıyordum. Fakat gel gör ki sakarlık yapmıştım. Senin umrunda bile değildi. Ama ben umursadım. Senin 'benimki' olduğunu söylediklerinde iyiki de yüz ifademi görmemiştin. Utançtan yerin dibine girecektim. Ama sen tabi ki bunu da umursamadın.
Biliyor musun? Leyla ile Mecnun aynı gün doğmuş. Tıpkı seninle benim gibi... Sırf bu bilgi bile bana umut verebiliyor. Ne kadar müşkül haldeyim ben böyle. İçinde senin olduğun her ayrıntı bana mutluluk veriyor. Sen varsan ben de varım. Sen yoksan ben de yok... İşte bu kadar bağlıydım sana. Bu hiç iyiye işaret değildi. Seni unutmaya çalıştığım gün bunları yazmak hiç iyi değil. Ve ben senle kötü olan her şeye de razıyım.
Evime geldin, EVİME. Oturduğun yere iç çekerek bakıyorum bazen. Keşke tekrar otursa diyorum. Çok özür dilerim ama ben seni seviyorum. Özlüyorum. Bir yıldır görmedim. Ölüm gibi bir şey. Bir yıl yaktın beni kendi ateşinde. Bir yıl, on iki ay, üç yüz altmış beş gün... Ne demek sen biliyor musun? Yüzünü görsem dinecek gibi içimdeki yangın. Bu nasıl olur bilmiyorum çünkü sen yanımdayken bile seni özlüyorum. Her mimiğini hatırlamaya çalışıyorum. Her sözünü ezberimde tutuyorum. Bu çok zor... Sensizlik...