Görmelerini istemediğinde kendini... Yıkılır ve onlar yine görmez. Görürlerse eğer; ilkinden daha ağır bir yıkıma şahit olur ruhunda. Ruhu intiharı önce masum kıldı. Çok yakında intihar eğilimi bir daha şiddetle sınarsa onu, bunu tereddütsüz yapacaktır. Ya da kendini sokaklarda kaybeder, silüeti bile tanınmaz olana dek yaşamından vazgeçer. Cesedini bir köprü altında bulurlar, birkaç şiir ve kirli notlar eşlik eder. Duyuyor musunuz onları? Aşkın yaşatacağını söylüyorlar. Hatta aşkı da geçip tasavvufi bir tavırla Tanrı'nın sevgi ve bilgiyi insanın ruhuna verdiğinden bahsederler. Bu yüzden sevmek ve öğrenmek istermiş insan. Aşk koskoca bir ihtirastır değinmeye değmez. Sevgi ise düşüncede ve ifadede basit; ama faaliyette imkansız gibidir. Bu yüzden öğrenir ve der ki "Öğrenirsem belki de sevgiyi unuturum." Hatta o bir zayıflıktır aklın eşiğini aştığında. Yüce olan kim varsa ilk ve son elçi dışında eşsiz değil mi? Bilemiyorum. Sevginin tam anlamıyla nasıl olduğunu da bilmiyorum. Eylemde nasıl anlayamıyorum. Sanki insanlar bir maske takmış ve tanınmaz haldeler. Onlara sevgiden öte dürüst bile olunamaz. Olunsa da onlar yeterince samimi ve dürüst kalamaz. Sevgi de bu sebeple her insanda bozguna uğrar. Bazıları bozgun sebebinin sevgi olduğuna inanıp kendini sevgisizlikle cezalandırır. Kimi de aksine kendisini sevecen kabul edip diğer insanları nankör ilan eder. İnsanlarda bir gariplik var. Onlarla konuşulurken sanki ciddi konuları resmî ve duygusuz bir dille konuşup; ciddiyetsiz olanları da küstah bir kulakla dinliyorlar. Bir role bürünüyorlar her seferinde, konuşmaya cesareti yoksa bile onlar sayesinde hiç konuşamaz oluyor insan. Kusursuz değiliz elbet; ama samimiyetsiz olduğumuzdan eminim. O da öyle derdi "Biz samimiyetsiz insanlarız!." İnsanlar anlaşılmadıklarından emin bir halde yakınırlar dünyanın ve iletişimin bulunduğu her yerde; ama anlatmazlar asla. Çünkü beklentileri "yüce ruh eşinin onu sözsüz ve telepatik bir yol ile anlayabilmesi" gibi masalsı bir ifade. Öyle bir insan yok dostlarım. Duygu, düşünce ve tutumlar beş duyu olmadan anlaşılamaz. Bu elbette hissetme için geçerli değil. Hisler söz olmadan anlaşılır; ancak bu da sandığınız gibi telepatik bir şey değildir. Çünkü çoğu zaman birine karşı olan hislerinizi bile anlayamazsınız. Hisler onu tanımak için bir gayret ve eğitim gerektirir. Ruhsal olarak güçsüz olduğunuz için hisleri ayırt edemezsiniz. Siz söz üzerinden anlaşmaya bakın. Ruhsal ayinenizi zaten bulduğunuzda aklınızda en saf hâliyle kalacaktır. Hatta bazen farklı insanlarla kıyaslayıp birbirine ne kadar benzerse benzesin ona karşı tarif edemediğiniz bir his daha olur. İşte o sözsüz ve beş duyunun ötesinde kalandır. Ama insanları tanımadan bu hisse erişseniz bile ayırt edemezsiniz. Ya spiritüel bir guru olmanız gerekir ya da kuruntularla dolu bir duygusal aptal olacaksınız ki her insanın sizden hoşlanabilme ihtimaline sığınarak ruhsal bağ arayın. Öğrenmek konusuna değinmeme gerek bile yok. O apayrı bir yol bile değil. Sevgi ve bilgi birbirine bağlıdır. Bildiğini seven, sevdiğini bilir diyerek analojik bir bağ kuralım. Ölecek gibi hissederseniz ve aklınızda bir insan varsa eğer... O insan sizi yaşatmak isteyecektir ruhunda. Alın size ruhsal bir bağ. Umarım bunu öğrendiğinizde yaşıyor olursunuz. Aksi halde rüyalarına girmek için ahir hayatta izin almak isteyen birisi olabilirsiniz. Sevdiğiniz insanları korkutmayın...