Bahsedeyim biraz ona buna değinerek. Ben hep küçük görürdüm kendimi, bu yüzden kimsenin gözüne batmak istemezdim. Başıma bir şey gelir zannediyordum. Bu yüzden ortamlarda veya herhangi bir yerde bağıramam, korkarım birisi bana kızacak, sinirlenecek diye. Tek başımaysam ev dışında kendimle bile konuşmam. Yine birisi duyacak diye korkarım. Ben en ufak bir hata yaparsam insanların zihninde kusurlu, hatalı veya yanlış bir izlenim bırakma korkusuyla dolaşıyorum. Hiçbir yeri bilmem mesela. Racon derler ya sokak ağzıyla, bilmiyorum yani nerede nasıl davranılır. Her yerde herkese nazik davranırım. Bazen bu da rahatsız eder insanları. Kaba olmamı istiyorlar. Kimseye sövemem, kendimi aşağılık hissederim öyle bir duruma karşı. Beni saran bir korku var, rezil olma korkusu. Hiçbir yerde iz bırakmak istemiyorum mesela. İnsanlar beni hayalet gibi görsün, fark etmesinler. İşine gücüne baksın herkes. Ben de sessizce yapmaya çalışayım ne için uğraşıyorum. Mesela ben açık ortamlarda asla yemek yemem. Bazen kişilere göre kapalı ortamlarda da asla yemem. Ama yememek falan beni çok rahatsız etmiyor. Yani hiç yemeyecek olsam yine sesim çıkmaz. Böyle saçma saçma tavsiye veriyorlar çevremde. Yok şöyle yap, rahat ol falan. Öyle olacak olsa benim eziyetim olmazdı bu durum. Yoruluyorum kendimden, defalarca soruyorum neden böylesin? İstesen herkes gibi olamaz mısın? Olmuyor. Ciddiyim olmuyor. Demiyorum ki benim derdim hepinizi aşar, ama hatırlatayım. Sizlerin derdi bir başkası, sevdiğiniz ya da sevmediğiniz insanlar olabilir. Benim ise derdim baştan aşağı kendimle. Bir söz söylerken sizi dinleyemiyorum mesela. Siz konuşurken ben kendi kelimelerim doğru mu yoksa yanlış mı? Beni anladı mı anlamadı mı? Bunların analizini yapıyorum. Geri dönmeye çalışırken de ipin ucunu kaçırmış oluyorum. Ben ne zaman mutlu olacağım bir şey olsa sevinemiyorum mesela birileri varsa. Sevincimden rahatsız olur insanlar diye. Aynı zamanda üzülmeye de korkuyorum teselli edecekler diye. Bu yüzden çok mutlu ve çok üzgün olduğumda kendimi odaya kapatıyorum ya da dışarıdaysam kimsenin olmadığı bir yerde kendime ufak tefek eğlenceler bulup kutluyorum. Mesela bir taş alıp onu temizliyorum. İnceliyorum falan.. Kimseyle konuşmuyorum çünkü dinleyememekten, anlayamamaktan ve yine yanlış bir şey yapmaktan korkuyorum. Ve de üstteki sebepler de buna dahil. Benim gibi tutarsız insanlar vardır elbet. Ama olmuyor işte. Ben öyle her önüme gelenle anlaşamıyorum. Bu yüzden hep yormayan insanlarla muhattap olmaya çalışıyorum. Gerisini reddediyorum, o da egoist izlenimi bırakıyor. Ben kendim ve insanlar arasında sıkışıp kalıyorum, her seferinde de insanlar benimle kavga etmiş oluyor. Ama bunu bile köşeye çekilip çözemiyorum. Üzülüyorum sadece, benim tek zaafım duygularım. Onu da zayıflık görüyorlar diye duygusuz kalıyorum. Beni şaşırtan veya mutlu eden ne varsa tepki vermiyorum, veremem zaten. Öylece bakıyorum insanların heyecanla baktıklarına, sonra İyiymiş falan diye geçiştiriyorum. Zeki olarak da görmüyorum kendimi. Bildiğim tek şey ahlaki ilkelerin insanlarda bulunmadığı. Onu anlatmak istesem yine olmuyor mesela, ben insanlara ne desem ya alınıyorlar ya da hiç umursamıyorlar. Ben insanlara ne yapsam sorun yaşıyorum. Bu yüzden hiçbir şey yapamıyorum. Onu da soğuksun diyorlar. Ben ne yapsam boşuna yani. Bu yüzden de arkadaş edinmek bile istemiyorum. Olmak isteyen olursa terslemem ama kendini bilmez birisi çıkıp da önce ben olurum deyip sonra çekip gitmesin. Duygularımı ifade edemem, gidene dur diyemem ama benim de bir kalbim var. Umarım bunu birgün hatırlayarak benim karşıma çıkarsınız. Ben cesur falan değilim, zayıfım, aptalım, aşağılığım, karaktersizim (bu kötü değil tabi), benden her şey beklenir. Dolayısıyla kimse de böyle saçma biriyle arkadaş olmak istemez. Ben olsam ben de istemezdim diyecektim ama diyemem yalan olur. Ben kendimi görsem koşar sarılırdım. Hâlimi anlıyorum, ama anlatamıyorum. Siz hâlâ sevgiden falan bahsediyorsunuz. Benim bir şeyi ifade etme şansım yok. Olur mu bilmiyorum ama şu an yok.