'' İyi geceler '' dedi ay, arkasından güneş çıktı. '' Merhaba '' dedi güneş denize ve yemyeşil ormana...
Her şey ressamın boyaları bitince başladı. Birgün ressam tualini boyarken boyalar bitti ve tualini yarım bırakıp şehre gitmesiyle, tuvaldeki hayatlar can bulmuştu.
Yemyeşil bir ormanda iki çeşit insanlar yaşardı. Renkliler ve renksizler. Renksizler renkliler tarafından sürekli dışlanır ve ormanın biraz dışarısında yaşarlardı. Renkliler ise ormanın ortasında şatoda yaşarlardı. Ama dilden dile dolanan bir aşk hikayesi vardı. Renksizlerden bir genç renklilerden bir genç kızı seviyordu. Kralın kulağına kadar gelmişti.
Bir gece şato'da balo düzenleniyordu. İki aşık çaktırmadan perdenin arkasından baloyu ve dans edenleri seyrediyordu.
Renklilerden bir konuk içerisi sıcak olduğu için perdenin arkasındaki pencereye gidince renksiz genci gördü ve avazı çıktığı kadar bağırdı.
'Renksizlerden bir genç burada koşun, koşun!' iki aşık kaçmaya çalıştı. Genç kız kaçarken oğlan arkada kalınca kendini kurtaramadı. Döve döve şatodan dışarıya attılar.
Genç kız sevdiği oğlanın yanına koştu ağlayarak ; 'Aşkım siz, siz neden renksizsiniz? Ressam sizi neden yarım bıraktı?' dedi ve oğlan kollarında bayıldı.
Ağaçınnaltına kadar sürükleyip genç kız sabaha kadar oğlanın kalkmasını beklemiş. Sabaha doğru oğlanı kaldırmış.
' Hadi kalk ressamı bulmaya gidelim. Ben çanta hazırladım. Biran önce gidelim hadi!.. 'diyerek ikna ettikten sonra iki aşık yola koyılmuşlar. Biraz ilerledikten sonra genç kız arkasında birşey olduğunu fark etmiş. Korkmuş. Arkasına baktıklarında büyüleyici kırmızı bir çiçeğin hareketleriyle oracıkta uyuya kalmışlar.
Kız rüyasında renksizlerin renklerinin aslında muazzam olduklarını ve bir büyü yüzünden renklerinin ellerinden alınınca şatodan ayrılmak zorunda kaldıklarını ve ormanın içinde büyülü perileri şarkı söyleyen ağaçları görmüş.
Renksiz oğlan renkli sevdiğini de kaldırsıktan sonra ' Sendemi aynı rüyayı gördün acaba?' renkli kafasını salladı. 'Öyleyse bu bizim sırtımız olsun hadi gidelim bak ressemın evi şu taraftaki patikada gidelim.'
Koşarak eve gitmişler ama ressam evde yokmuş. Açık bir pencere bulmuşlar. İçeri girip etrafı biraz kontrol ederken bir sürü tualini yarın kaldığını fark ettiler. Biraz daha tualleri kontrol ettikten sonra genç kız bir ses duydu ve oradaki bir tualini örtüsünü kaldırdı. Tualde bir genç kızın resmi vardı. Saçları kıvır kıvır gözlerinin içi gülen yanakları kırmızı.
Tualdeki genç kız iki aşığa: ' Selam gençler, ressam pek misafir almaz ama sizin burada ne işiniz var?'
Genç kız : ' Ressam bizim tuvale kimimiz renkli kimimizi ise renksiz yaptı. Nedenini sormaya geldik.'
Tualdeki kız : ' Şu aşağı rafta yarım kalmış boyalar var. Alın gidin ressam uzunca bir süre gelmez istediği renkleri getirene kadar orada konaklar ve geç gelir.' der.
Bu sırada ormanda şato' da kral geç aşıkların tuali terk edip, ressamı aramaya gittiklerini öğrenince sinirlenir köpürür. Şatonun dışında ne kadar renksiz varsa şato'da hapis eder. Gündüzleri kaçmasınlar diye zincirlettirip Şatonun işlerini yaptırır.
O gün ressam gelmemiştir. Hava yağmurlu ve soğuk olduğu için gece orada kalırlar.
Gece bir başka ses duyar genç aşıklar. Savaş sesidir. Kız savaş sesinin geldiği tualini örtüsünü açmasıyla askerlerin siperlerden nedensiz bir şekilde birbirlerine ateş açtığını görür. Tualde küçük bir asker çıkarak : ' Yeter artık kurtarın, kurtarın beni. Ne olur? Burada askerlerin arasında kaldım. Bende sizinle geleyim? Ne isterseniz yaparım der?
Genç aşıklar Tualden çıkan askeri yanlarına aldıktan sonra örtüsünü kapatırlar. Sabaha kadar sohbet ederler.
Genç aşıklar askere : ' Bizden önce ormanımıza git. Neler olmuş git bir öğren ama yakalanma?derler.
Küçük asker : ' Tamam ' der ve Yola koyulur. Ormana vardıktan sonra şehrin yakılıp yıkıldığını görünce evlerden birine girdi yaşlı bir renksiz sordu. Kralın esir aldığını öğrendi. Aşkam üzeri sonunda geç aşıklar sessiz bir şekilde ormana gelirler ve küçük askere : ' ne oldu böyle herkes nerede? ' diye sorarlar. Küçük asker olanları anlatır.
Bir plan yaparlar gece herkes uyuduktan sonra esir tutulanların penceresine eğilerek birazda kendi eline alarak renksiz genç : ' hadi bu boyaları pay edip birbirinize sürün, sürün ki yarın serbest kalın.'der.
Sabah olur. Tüm renkliler bu gördüklerine şaşırır ve kralı çağırırlar. Kral koşarak gelir.
' Bu nasıl olur? Bir gecede bu kadar muazzam bir renk nasıl olursunuz?' deyip tüm esirleri zincirlerinden ayırıp artık esir değil bu Şatonun eski en eski sahiplerisiniz.
Esirlerin kraldan sevinçle bir istekleri vardır. ' Genç aşıkları evlendirmek' kral kabul eder. 'Büyü de kalktığına göre benden sonra şatomu genç aşıklara bırakıyorum. ' der kral.
Herkes çok mutludur kısa bir süre içinde gençlere haberler verilir hazırlıklar yapılır. Gençlere 40 gün 40 gece düğün yapılır.
Artık herkes çok mutludur. Genç kız ve oğlanın rüyası gerçek olmuştur. Yemyeşil ağaçlar büyülü periler çiçekler böcekler cıvıl cıvıl kuşlar ötmektedir Tualde...