Gönlü geniş olanın hüznü ağır olur dendi Keçeli.
Kalpler göğüs kafesine sığmazken, nasıl atar bu beden?
Ah, göğsündeki yarayı merhametle öptüğüm!
Gözlerini ışıklardan kesmesinler ve söyletmesinler karanlığı.
Keçeli, günlerden doğduğum ayın 13' ü.
Hani derdin ya insanları okumaktan başka şeyleri okumaya fırsatım olmadı diye,
Bâzen düşünüyorum da bir insan bir insana bu denli benzer mi, anlayamıyorum.
Anlayamadığım yerde susuyor ve düşüncelere dalıyorum...
Sonra sizinle konuştuğumuz muhabbet çalınıyor hatrıma.
Seven sevdiğiyle berâberdir...
Kalbim sabah mâkamıyla uyanıyor.
Uyandığım anda sen geliyorsun aklıma Keçeli.
Güzelce abdest aldıktan sonra namaza duruyorum.
Sonra sizinle kıldığım namaz vakitleri geliyor aklıma,
Ve istemsizce burnum sızlıyor o anda.
Namaz sonrası anılarımız adına duâ ediyor,
En güzellerini yaşamak için nazlanıyorum Yaradana.
Bâzen sizinle muhabbet ediyormuşum gibi hayallere dalıyorum.
Görenler deli misin diye soruyorlar.
Diyemiyorum ki sevdiğiniz insanı özlemek delilik mi?
Diyemiyorum...
Çünkü biliyorum ki bilmeyenler, bilinmeyeni hissetmezler.
Derdi olmayan dert nedir, bilmezler.
Bunalıyorum kalabalığın ortasında ve günlerce nefesim kesiliyor Keçeli.
Somurtamıyorum...
Çünkü gülüşlerim örtüyor yalnızca sessizliğimi.
Günüme hicaz mâkami giriyor.
Sizinle gittiğim câmiler geliyor aklıma Keçeli.
Nasıl dertleştiğimiz geliyor,
Ve içim yine meyûslaşıyor bir anda.
Son sünnet asla terk edilmemeli demiştin Keçeli.
Çünkü Allah'ın Resulü hiçbir zaman terk etmemiş.
Böyle nakşetmiştin kalbime ve hatrıma.
Ahhh o huzûr????
Öyle özledim ki...????
Sonra rast mâkamı giriyor saatler arasına.
Bu sefer mescidde buluşuruz tevâfuk eseri.
Yanınıza bir heyecanla geçip O'nun huzûruna duruyorum.
Aynı anda rükû edip,
Aynı anda secdeye varıyoruz.
Hatta ben aynı sûreleri aynı zamanlamayla okuduğumuza inanıyorum.
Kalp hani Allah'ın evi ya Keçeli,
Yanılmaz diye düşünüyorum.
Farz rekatını kıldıktan sonra aklınıza bir şey geliyor Keçeli.
O anlık heyecanla söylüyorsun olan biteni.
Sonra birlikte tartışıyoruz bir konu hakkında.
"Ben derse gidiyorum Mürşîd'im." diyorum,
"Ben de birazdan geliyorum Mürîd'im." diyosunuz Keçeli.
Zaman derste su gibi akıp gidiyor.
Çıkışta buluşacağımız yerde buluşuyoruz.
Herkes gidene kadar birlikte hat yapıyoruz.
Bir yandan bir melodi çalıyor,
Bir yandan bana nasihat veriyorsun Keçeli.
O sıra segah mâkamı çınlatıyor kulaklarımızı.
Birbirimize bakıp yine mescide gidip vakti edâ eediyoruz.
Sonra geç oluyor, biraz daha hat yaptıktan sonra dağılıyoruz.
Yurda geçiyoruz ve odanızda çaylarımızı yudumluyoruz.
Mutluluk...
Neşe...
Ferah...
Güzel bir iç çekiş...
Tebessüm...
En çok bana tebessüm etmenizi özledim Keçeli.
O kadar çok özledim ki,
Bâzen edâ ettiğim namazlarda varmışsınız gibi hissediyorum,
Kokunuz çalınıyor burnuma.
Bir an ben de tebessüm ediyorum kaldığım mekanda.
Namazıma son vermek için selam verdiğimde anlıyorum olmadığınız ve sâdece gözlerim doluyor.
Öylece bakıyorum etrâfa.
Birlikteyken hüseyni mâkamı titretiyor bedenleri.
"Azîz Allah(c.c)" diyerek doğruluyoruz bulunduğumuz yerde.
Dinliyoruz, dinliyoruz, dinlerken mest oluyoruz o vakte.
Sonra birlikte edâ ediyoruz.
Yavaş yavaş kılıyoruz.
Tesbihâtımızı yapıyoruz ve duâ ediyoruz.
Ben size seven sevdiğine benzer diyorum,
Uzun uzun bakıyorum. Hâkeza siz de öyle.
Sizde bana tebessüm ederek hadi geç oldu diyerek odama yollamaya çalışıyorsunuz.
Her odama yollamaya çalıştığınızda, bir bahâne bulup konu açıyorum yanınızda kalmak için.????
Namaz kıldığımız anılar yeniden canlanınca Keçeli,
Muhammed Mustafa ve Musab Bin Umeyr geliyor aklıma,
Gerisini anladığınızı umuyorum Keçeli...
Sabah mâkamıyla kapınızdayım Keçeli.
Birlikte edâ edelim vakti.
Ben şimdilik gidiyorum lâkin,
Geri geleceğim besbelli...
Bir kahkahayla gidiyorum sonra kapıyı kapatıyorsunuz.
Allah'a emanet olun diyerek uzaklaşıyorum sizden...
Ve sonra derin bir uyku...
Duâ ile Keçeli...????☘️