KERBELA, ZALİMİN ZULMÜNE BAŞKALDIRININ ADIDIR
Kerbela, ölümün ölümsüzleştiği, ölümün bile öldürmekten utandığı acı bir olaydır.
Muharrem ise, Hz. Hüseyin ve Ehlibeyt ’in mübarek kanlarının Kerbela’ya akıtıldığı zamanın adıdır.
İnsanlık Kerbela’da nasıl bir vahşet yaşandığını, neler olduğunu, o bela çölünden sağ çıkan Hz. Zeynep’ten duydu. Aslında Aşure günü Hz. Hüseyin için akıtılan tüm gözyaşları Hz. Zeynep’in gözyaşlarıdır.
Kerbela, insanlıktan nasibi ve vicdanı olan herkesin matemidir.
Kerbela, zalimin karşısına çıkıp, “Sen haksızsın’ demektir, zulme karşı direnmek demektir, saltanata biat etmemek demektir.”
Kerbela, “En büyük cihat, zalimin karşısına çıkıp, sen haksızsın” diyen ve Yezid’in saltanatına biat etmeyen Hazreti Hüseyin’in katilgahıdır.
Dürüstlük timsali, “cennet gençlerinin efendisi” Hazreti Hüseyin, kıyamının en değerli gecesinde ehlibeyti yanına toplayıp şöyle buyuruyordu:
"Eğer aranızda boynunda başkasının hakkı olup buraya gelen varsa, geride başkasının hakkına girmiş birisi varsa dönsün gitsin! Burası onun yeri değildir." İmam Hüseyin, burada tüm insanlığa sesleniyordu: "Kerbela'da şehit olmak da başkasının hakkını yemenin günahının önünü alamaz.” Diye sesleniyordu kan kokan Kerbela’da…
“Kerbela da, adanmışlık, vefa, vefasızlık ve verilen sözlerden cayıp dostu terk ediş vardır.
Kerbela da ilkeli duruşun ve mücadelenin ahlakı vardır.
Kerbela da, İslam dininin bu güne kadar bozulmadan gelmesinin kavgası vardır.”
Kerbela, teslimiyetin, adanmışlığın ve sadakatin zirvesidir.
Kerbelâ, Her biri ayrı bir şiar olan yetmiş iki şehidin yurdudur...
Bundan dolayıdır ki, haksızlığa uğradığına inan kim olursa olsun kendisini Kerbela’da hisseder ve zulmü yapana da Yezid der.
Çünkü zulme uğrayan insan için her yer Kerbela’dır, her gün Aşura’dır.
Kerbela susuzluk demektir, çoraklık demektir, yalnızlık demektir, ayrılık demektir, gözyaşı demektir, acı demektir.
“ Ey aşkın ateşle yoğrulduğu sahranın adı Kerbela!
Ey Kerbela sen, kapanmayan, hep kanayan yarasın.
Sen acıyı da yaşadın, aşkı da…
Sen gülü de yaşadın dikeni de…
Sen ateşi de yaşadın, susuzluğu da,
Ayrılığı da yaşadın, kavuşmayı da.
Sen suya hasretken gözyaşlarımla suladığım toprağımsın.”
“ Kerbela sesleniyor;
Burada gördüğün bizzat sensin unutma!
Lanet okumak istediğin ölüp giden Yezid’i bırak, kendi nefsine bak!
Ve sende ki aklı düşün!
Sadece kendi çıkarlarını düşünüp pervasızlıklarına türlü gerekçeler buluyorsan dün Hüseyin’i terk edenleri kınama.
Yaşasaydın sende onlardan biri olacaktın.
Aşka şahitsen ve aşkın içindeysen sen de her dem diri kalanlardansın.
Hatırla, kişi sevdikleri ile beraberdir.”
Yıllarca “Müslüman” olduğun zannı ile Yezid’e, Muaviye’ye, Ebu Süfyan’a, Ebu Cehil’e küfür ettin, lanetler yağdırdın da ne oldu!
Sen içindeki Yezid’i görüp tanımadıktan, her gün içindeki Hüseynî ruhun boynuna inen o keskin kılıcı anlamadıktan, nefsini okumadıktan sonra ne işe yarar bu vaveylâ!
Ve sen Hüseyin olmadıktan sonra hangi anma, hangi yâd ediş kurtarır ki seni!”
O Rasûl ki, daha sevip omuzlarında taşırken biliyordu o körpecik fidanların başına geleceği!
Biliyordu ve“Büyük İşi”ne, Kur’an’da geçen “Esas İş”ine devam ediyordu muhkem bir sabırla, huşûyla, taşıdığı o derin hikmet bakışıyla…
Yoksa ilâhî mukadderatta yaşanacağı çok önceden o hakikat erlerince bilinen bu hadiseye “Neden! Neden! Neden!” demek, “Nasıl kıyılır peygamber torunlarına!” duygusuyla aynı noktada dönüp durmak, kısır bir acı-beden yaratıp kendini kilitlemekten başka nedir ki?
“Kerbelâ’yı uzaklarda arama!
Bu hikâyenin Yezid’i, sana her dem kötülüğü emreden ve yeryüzünde nifak çıkarıp kan döken nefsindir!
Zoru gördükçe dostlarını yarı yolda koyan Kûfeliler, maslahat gözeten aklındır!
Arına paklana yücelen ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan Hüseyin, Allah katından sana üflenen ruhtur…
Unutma! Seni yaratan, Yezid’i de, Kûfelileri de, İmam Hüseyin’i de var edendir!”
“Ey kanın kutsallaştığı, canın canana ulaştığı, dinin aşka dönüştüğü, imanın destanlaştığı Kerbela…
Kapanmayan hep kanayan bir yarasın…
İnsanlık var olduğu sürece de hep kanayacaksın.
Zulmü yapanlar ise vicdanlarda mahkûm olmuşlardır. Kötülerin adı yüz yıllardır “Yezid” olarak kalmıştır.
Susayıp da bir damla su içen kim varsa, suyu veren Allah’a şükrettikten sonra, Allah’ın nimetini, Peygamberin torunundan ve cennet gençlerinin efendisi Hazreti Hüseyin ve ehlibeytinden esirgeyen Yezid’e de lanet okumaktadırlar.
Bu gün günlerden Kerbela ..
Bu gün günlerden Aşura…
“Tatlı bir su içerken Kerbelayı hatırlayın..
Peygamber torunlarının nasıl susuz şehit olduklarını hatırlayın…”
Rivayet o dur ki bu katliamın sorumlusu Yezid ömrünün son zamanlarında hiç su içemez olmuş ve su içtikçe sürekli kusarmış.
Kerbela şehitlerini sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum.
NOT: Bu yazıyı hazırlarken, Sayın Ahmet Turgut’un “Aşkın Şehidi” adlı romanından yararlandım
Ali Galip AKYILDIRIM