Şimdi anlıyorum. O beni aslında hiç sevmedi. Hiç görmedi. Hiç, hiç hissetmedi. Şimdi, çok ağır, çok acı bir şekilde anlıyorum. Ben kafamda yarattığım dünyayı onun bedenine giydirmeye çalışmıştım. Onunsa ilgilendiği tek şey güzelliğimdi. Bedenimdi. Mesela gözlerinin içine baktım kaç defa. Beni nasıl kıskanıyor diye. Fikirlerimi kıskandığı oldu mu hiç? Duyguları mı? Bakışlarımı? Ne acı. Kıskandığı tek şey bedenimdi. Bir gün çürüyüp gidecek olan bedenim. Baki kalacak olan ruhum ilgilendirmiyordu onu. Tek derdi başkasıyla yatmamamdı. Ben de yatmadım. Sohbetimle aldattım belki onu. Fikirlerimi, karakterimi başkalarıyla paylaşarak. Fakat o bunların hiç biriyle ilgilenmiyordu ki zaten. Aldatmanın kaçıncı boyutu bu. Mesela herkes gözlerimin parladığından bahseder. Anlamlı bakıyormuşum. Ona sordum bir gün, sence de öyle mi diye. Ne bileyim, ben bir şey göremiyorum yanıtını aldım. Oysa duygularımı gözlerime yansıtırım ben çoğu zaman. Orada çok şey yaşarım. Ve o,duygularıma bu kadar uzak olabilir ancak. Şimdi anlıyorum, ben hiç sevilmemişim. Hiç kimse tarafından. 10 yaşındaki çocuğun masumiyetiyle giriştiğim tüm sevilme çabalarım ise üzerime kaşar damgasının yapıştırılmasına sebep olmuş. Şimdi anlıyorum. Keşke hiç anlamasaydım...