Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya biri yolculuğa çıkar ya da şehre yabancı gelir der Tolstoy. Fakat benim hikayem öyle değildi. O gelmedi veya ben gitmedim. Biz hep vardık, beraberdik. Doğduğumuz andan beri beraberdik. Kaderimdi o benim ve ben de onun...
Bir gün arkadaşım bana bir kitap göstermişti. Aşk kitabı... Okuduğumda beğenmeyince arkadaşım benim aşkı bilmediğim için beğenmediğimi söyledi. Halbuki yüreğimdeki yangını bir Allah bir de ben biliyordu. Onu görünce nasıl saçmaladığımı ve elimin ayağımın birbirine girdiğini Allah biliyordu. Onu gördüğümde bile onu özlediğimi sadece Allah biliyordu. Aynaya baktığımda kendimi değil onu gördüğümü Allah biliyordu. Onu unutmak için nasıl da ondan nefret etmeye çalıştığımı Allah biliyordu.
Bugün senin adına sarılıp uyudum. Hoş, sana sarılıp uyumayı tercih ederdim fakat şimdilik böyle olması gerekiyordu. Adın bile beni huzurlu ve güvenli uykuya çoktan teslim etmişti. Kim bilir kendinin benim üzerimdeki tesiri nasıldır?
Fakat o, o kadar mükemmel biri ki ondan nefret etmek çok zor... Hiç kalbimi kırmadı mesela. Edepli ve merhametli... Hep bu s*lak kalbimin ite kopuğa konacağını düşünürdüm ama öyle olmadı. Galiba bunun için çok şanslıyım. O da onu böyle seven biri olduğu için çok şanslı...