Kulhanbeyi
Osmanlılarda hamam ocağının sürekli yanmasını sağlamak için o ocağa kömür atan kişidir.
Külhanbeyleri her gün hamamda ocağın başında durduktan ve işleri bittikten sonra, simsiyah olmuş yüzlerini yıkar, tıraşlarını olur, esanslarını sürer, fordlarını ezerek giydikleri yumurta topuklu ayakkabıları ve omuzlarını düşürerek giydikleri ceketleri ile galata’da kabadayılık yapa yapa salınırlarmış. Esasen bunun nedeni aylar hatta yıllar boyu günün büyük bölümünü sıcakta tek başına geçirmeleridir, bunun yol açtığı psikolojik etkiler nedeniyle kabadayılık yapmaktaydılar. Halk arasında kabadayılar külhanbeyi olarak da tanımlanırlar.Osmanlı İmparatorluğu’nda her dönemde toplum düzenini bozan marjinal gruplar veya kişiler yaşamıştır. Bunlar tarzları, davranışları ve alışkanlıklarıyla aykırı bir hayat sürerek, devlet ve halk için her zaman birer tehdit unsuru olmuşlardır. Barınacak yerleri olmadığından hamamların külhanlarında (ateş ocaklarında) yatıp kalkmak zorunda olan kişilere verilen bu isim zamanla bir sosyal grubun adı olmuştur.
Külhanbeylerinin piri Külhânî-i Layhar olup, kendisi de hamam külhanında yatan ve şarap tortuları içerek yaşayan bir kişi olarak anlatılır. İstanbul külhanbeylerinin ilk olarak bir araya geldikleri yer Gedikpaşa Hamamı, külhanlar hiyerarşisi içinde ilk sıradaki yerini daima korudu. Öyle ki, külhanbeyleri arasındaki anlaşmazlıkların çözüm mercii Gedikpaşa Hamamı’nın Külhanbaşısı idi.
11-15 yaşlarındaki kimsesiz çocuklar, Apaş Tekkesi denilen hamam külhanında, destebaşı unvanlı amirleri tarafından bir imtihana tabi tutularak kabul edilirlerdi. Bunun için bir tören düzenlenirdi. Külhanbeyi adayının o gün çarşıdan topladığı erzakla pişen yemek, törenle yendikten sonra kardeşlik merasimi adı verilen törene geçilir, kardeş olarak iki kişiye bir gömlek giydirilir, fatiha okunarak tören sona erdirilirdi. Külhanbeyi olabilmenin bazı şartları vardı. Bunun ilki, adayın annesiz babasız olmasıydı. Kardeşinin olması bir engel teşkil etmemekle birlikte, hiçbir aile bağının olmaması tercih sebebiydi. Dışarıda herhangi bir dereceden akrabası olanlar tercih edilmezlerdi.
Külhanbeyleri, İstanbul’un Türk hakimiyetine geçtiği ilk dönemlerde lonca benzeri bir teşkilata sahip olduklarından, daha itibarlı bir zümre olarak kısmen değer görürlerdi. Bazı külhanbeyleri belli dönemlerde birtakım ayak işleri diyebileceğimiz işleri yaparak, nispeten daha onurlu bir hayat yaşamaya çalışmışlardı. Bu dönemlerde 16- 23 yaşları arasındaki yetişkin külhanbeyleri İstanbul’da kış mevsiminde meydan süpürgesi denilen büyük süpürgelerle çamurlu yolları temizlerlerdi. İstanbul’da modern belediye hizmetlerinin verilmesinden önce, kışın sokaklarda biriken çamurları mahkumlar süpürmekteydi. Daha öncesinde ise bu işi gönüllü olarak külhanbeyleri yapmışlardı.
On kişiden meydana gelen gruplar bir destebaşı tarafından yönetilirlerdi ve hepsinin başında bir koca destebaşı bulunurdu. Bu kişi külhanın düzenini korumakla görevli olup üyelere, kurallara uymaları konusunda nasihatlerde bulunur, onların dışarıda nasıl davranmaları gerektiğini anlatırdı. Külhanda yaşamanın belli kuralları vardı. Akşama doğru, külhanbeyleri gündüz topladıkları yiyeceklerle ocağa dönerler ve yemek hazırlamaya başlarlardı. Külhan sakinlerinin sayısı tam olarak bilindiğinden, ocağın son sakini dönünceye kadar yemek yenmezdi. Külhanın kapısı aralık bırakılır ve herkes geldikten sonra kapı kapatılırdı. Yemekten sonra bir süre şarkı-türkü söylenir, gazeller okunurdu. Çeşitli çalgı aletleri eşliğinde eğlenceler yapılır ve oyunlar oynanırdı.
Külhanbeylerinin dışarıda da uymak zorunda oldukları bazı kurallar vardı. Kulhanbeyleri dışarıya ikişer ikişer çıkmalıydılar. Bunların, Yahudilere saldırmaları şiddetle yasaklanmıştı, zor durumdaki küçük çocukları ve güçsüz kadınları savunmaları gerekirdi. Seyyar satıcılardan hiçbir şey isteyemezlerdi. Fakat istedikleri parayı vermezlerse, özellikle lalalarıyla dolaşan ekabir takımına sataşmalarına izin verilmişti.
Külhanbeyleri ile kabadayılar çeşitli özellikleri bakımından farklılıklar göstermekle beraber, her ikisi de aykırı olma noktasında birleşmekteydiler. Ancak hayat tarzlarında, anlayışlarında ve toplumun kendilerine bakışlarında önemli farklar olduğu da kesindir.
Külhanbeylerinin kendilerine has bir giyim tarzları vardı. Bu yönüyle de kabadayılara benzemekteydiler. Buna göre külhanbeyleri Cezayir kesimi denilen bir modayı takip ederlerdi.