Şu spor ayakkabıları aldığıma alacağıma bin pişman oldum. Aslında ayak numarası bana tam olmasına rağmen nasıl oluyor da her sabah giyinmek için bu kadar uğraşıyorum anlamıyorum. Dar desen değil,bol desen değil sadece ayağıma zor giriyor. Tam ayakkabımı geçirmeye tüm dikkatimi vermiştim ki birden karşı kapı açıldı. "Günaydın". Evet yine her zaman olduğu gibi Arda beyin mütevazı,cana yakın karısı Yeliz hanım gayet güleç bir şekilde günaydınıma cevap verirken,Arda bey buz gibi gözlerle beni baştan aşağı süzdü. Bu artık baya tacize giriyor. Bu kadın,bu adamda ne buluyor anlamıyorum. Bu yürüyen buzdolabına rağmen her sabah 6'da bile enerjik,neşeli bir şekilde kocasını işe uğurlayacak potansiyele sahip. Oldukça güzelde bir kadın. Kim bilir kocasıyla onu yan yana gören kaç erkek iç çekiyordur "şu öküzün yerine benim karım olsaydı keşke " diye. Ama belliki Arda bey onu nasılsa elde etmenin rahatlığına çoktan ulaşmıştı. Artık sizin olan bir nesneye özen göstermenin bir anlamı yok,bu parazitlerin nazarında. Yeliz hanımın "hayatım bebek ağlıyor ben içeri giriyorum,Selda hanım görüşürüz kolay gelsin" demesiyle kendime geldim. "Görüşürüz ".
"Tövbe estağfurullah,artık buralarda yaşanmaz oldu. Ar namus kalmadı ".
"Efendim. Bir şey mi dediniz Arda bey "
"Selda hanım,bakın ben sizin iyiliğiniz için söylüyorum. Bu yaptığınız,bu giyim kuşamınız yanlış. Allah'ın emirlerine resmen karşı geliyorsunuz. Tamam açık olabilirsiniz ama kısacık mini etek giymek zorunda mısınız?" Bu tür durumlarda dişlerimi sıkıp sakin bir şekilde kendimi açıklamayı ya da size ne demeyi öğrenmiştim. Ancak yine de canın sıkılıyor sonuçta. Kuş kadar bile beyni olmayan,yanındaki cennetin eşlerinin kıymetini bilmeyen adamlar kalkıp mini giyinen kadınlara ahlak dersi veriyorlar. Biz hâlâ ilk insanız,dürtülerimize hâkim olamıyoruz demiyorlar da Allah sizden böyle istiyor diyorlar. Mini eteklerim,şortlarım bu embesillere karşı sessiz direnişim oldu hep. Erkekler tamam da en çok hemcinslerimin beni ve benim gibileri vicdansızca yargılamaları benim zoruma gidiyor. Dayatılan baskıya el ele karşı durabilecekken,onlar yolun yarısında pes edip dişi kıskançlığıyla bizim günahkar olduğumuzu söyleyip duruyorlar.
Bu sefer,farklı bir şey geldi aklıma. Teorimi bu yürüten kadavrada destekleyebilir miyim acaba diye düşündüm. "Arda bey,aslında haklı olabilirsiniz,fakat.... Şey sadece eşiniz çok şanslı bir bayan. Siz ona aitsiniz ve belliki o mini etek gibi saçma yollara başvurmadan sahip olmuş size." Gözlerindeki ışık oltaya geldiğinin en açık göstergesiydi.
"Şey neyse iyi günler " diyerek gitti. Mutlaka geri gelecek....
Üç gün geçti aradan. Artık sabahları daha bir neşeli çıkıyor kapıya mutlaka halimi hatırımı soruyor.
Bu gece baya yorgundum. Muhasebeciliğin tek bir zor yanı var bence,o da maaş günü. 40 tane elemanın maaşlarını hesapla,dağıt,yanlışlık oldu diye gelenleri toparla. Kafan davul gibi olur akşama. Geceliğimi giyip,yatağa uzandım. Saat henüz dokuzdu ama ben artık gözlerimi açık tutamıyordum. Birden kapı çaldı. Kalp ritmim uykumu anında açacak biçimde değişmişti,çünkü benim pek gelenim gidenim olmazdı,hele bu saatte hiç. Zinciri kapının üstüne atıp araladım kapıyı. Arda bey. Elim ayağım titredi. Ne diyeceğimi bilemedim. " Biraz zamanın var mı? Sana söylemek istediklerim var. " Sen... Size bize noldu? Derdinin ne olduğunu anladığım hâlde açtım kapıyı. Kendi kapısını kontrol ederek içeri girdi. Onun oturduğu koltuğun tam karşısına oturdum. " Bak. O günden sonra bana ne oldu bilmiyorum ama seni çıkaramıyorum aklımdan. Yani. O gün sözlerin yarım kalmıştı. Bana karşı bir şeyler hissettiğini mi ima ediyordun?" Hiç bir şey söylemedim. Kritik durumlarda sessizliğin gücüne inanmışımdır hep. Istediği cevabı aldığını düşünmüş olacak ki,daha bir rahatlıkla yanıma geldi. Üstelik nezaketen de olsa mesafe bırakmayacak şekilde. Kaçınılmaz sona gidiyorduk farkındaydım. Beni öpmeye kalktı. Tepki vermedim. Yavaşça ben de boynuna doğru ilerledim. Ve tam zamanı. Var gücümle kulağını ısırıp,penisine tekme attım. Saldırıya uğramış öküz gibi böğürürken ben direk kapıya koştum. Bir yandan sokağa doğru inerken bir yandan da avazım çıktığı kadar bağırıyordum. "İmdaaaaaatt yardim edin." Kuş beyinli kendine gelemeden evime bir sürü insan dolup,onu yaka paça aşağı indirip linç etmeye başladılar. Kalabalığın içinde Yeliz'i gördüm. Öylece,bu sona hiç şaşırmamış gibi bakıyordu kocasına. Bir an göz göze geldik. Ben nefretini beklerken," ona hak ettigini verdin" der gibi bakıyordu gözlerime.
Karakolda ifademi aldıktan sonra beni serbest bıraktılar. Arda denen o çakma namus bekçisi de içeri. Ancak artık burada kalamazdım. Onun kısa zamanda salıverilme ve peşime düşme ihtimaline karşı herşeyimi toplayıp başka şehire gitmeye karar verdim. Tam valizimle kapıdan çıkacakken,bu sefer Yeliz'i gördüm karşımda. Ic güdüsel olarak savunma haline geçtim,çünkü o benim yüzümden yaralanmış bir kadındı. Ne yapacağı belli olmazdı. "Yillarca bana,etrafıma,tüm kadınlara namus bekçiliği yaptı. Tüm derdinin uçkur hakimiyetsizliği olduğunu biliyordum ancak somut hiç bir şey yoktu elimde. Ona gereken dersi,bana da gerçekleri görebilecek cesareti verdiğin için teşekkür ederim. Yolun açık olsun. Bir şeye ihtiyacın olursa buradayım. " Hiç bir şey söylemedim. Sadece sarıldım ona. Bunca haksız yargının içinde,seni anlayan birinin olması başa gelebilecek en güzel şey. Namus bekçilerinin,kuş beyinlilerin bizim cennetimizde yeri yok.