'Hayat bilgisi dersinin yoğun bakım ünitesinde, ruhuma işlenen bir konuydu kalmak. Herkes bir gün gider ama sen hep kalırsın diyordu bir cümlesinde. Umutsuz kalırsın, çaresiz kalırsın, hoşça kalırsın, ve hep yapayalnız kalırsın diyordu bir cümlesinde... 'Yarası çok derin bir iç kanamaydım. Hiç kimse durdurmaya çalışmadı beni. her hayat sonrası, her zaman sonrası, hep kanamaya devam ettim. yoğun bakım kokulu cümleler enjekte ettiler bana. kalmalar ve kırılmalar enjekte ettiler... 'Lütfen dur artık zaman. Yanlış yoldan gidiyoruz hayat! hani biz hep umuda gidecektik? Hani senin hep içinde olan, herkesin mutlaka bir yerlerde vardır dediği, ama benim hiç olmadığını düşündüğüm, ve hiç yaşayamadığım o umut var ya, hani biz hep ona gidecektik? 'Lütfen dur artık zaman. ama durmadan önce, beni hep yaşadığım bir umutsuzluğun bir köşesinde bırak. çünkü, acıtmadan, kırmadan, üzmeden veda etmek istediklerim var. 'Lütfen dur artık zaman... 'Yaşadıkların da bir hayattı, yaşayamadıkların da bir hayattı. Ve bu iki hayat arasında bir kader, ya da bir kederdi zaman. hangisinden başlamalıydı insan, yaşadıklarını yaşamak? yaşayamadıklarını yaşayamamak?'Lütfen dur artık zaman...
//Mehmet Bakır.