Yine gecenin en karanlığında içime düşüyorsun hasret diye. Ah, şu geceler! Hâlâ kulağımda ninni gibi sesin. Anne oluşun, beni uyutuşun. Yüzünün yüzümün önündeki hali zihnimden hiç silinmeyen sahne. Ömrümce hatrımda saklayacağım o bildik tebessümün ve kirpiğini çırpışın.
Oysa bir sarılır, bin öperdin. İçim hiç ürpermez, omuzlarım üşümezdi. Akrebin ve yelkovanın bana ihaneti, zaman nasıl da geçerdi. Anlamazdım. Dünyanın yüküyle gelir, kuş gibi ayrılırdım yanından. Sen hiç dertlenmezdin, yorulmazdın. Hayır da demezdin hiç kimseye ve hiçbir şeye. Daima neşeliydin. Geçmiş yüzyılların en centilmen beyefendileriyle yarışır naiflikteydin.
Neyi özleyeceğimi şaşırır haldeyim. Korkuyorum. Kayalıklar gibi yosun tutmaktan. Yaşlanmaktan, anıları unutmaktan. Unutmamak için tekrarlamaktan yorulmaktan. Sen olsan dinlenmezdin. Taptaze kalır, bahar çiçekleri gibi gösterişli ve masumca usul usul dökülürdün. Bense sert esen bir poyraz. Hep bir çırpıdayım bilirsin. Yaşarım ve unuturum. Denizin üstüne sırtüstü uzanırım. Beni nereye götürürse... Belki diplere en derinlere, belki geriye.