Çocukkende böyleydim ben,evden dışarı çıkmaz,annemin yanından pek ayrılmazdım,ana kuzusuydum anlayacağınız.İlkokula başlamamla,biraz sokağa çıkıp milleti köşeden izlemeye ,sonraları oyuna girmeye başladım.
Biraz daha büyüyünce, mahalledeki çocukları oyun oynanamaya çağıran çocuk görevini üstlenmiştim.İlkokula başlamadan önce daha otantik bir tiptim aslında.Hiç bir şeyden anlamayan,annemin bir uzuvu görevi görüyordum.
Beni sevmek isteyenlere karşı önyargılı davranıp,bana dokundukları anda yaygarayı koparıyordum.Allahtan sevimli çocuktum,yoksa sevimsiz ama sevilmek istenen çocuk olup,üstüne bir de yaygara koparmış olsaydım,hiçte hoş bir görüntü olmazdı.
Yanaklarım sıkılır,yaşım ezberlettirilir,abimi kızdırmak için yanında çikolata verilirdi.Köydeki tarla üstü maçlarında,yemek yiyip gelecek çocuğun yerine kaleye konulurdum.Benle karşı karşıya kalan büyük çocuğa arkadan,yavaş vur çocuğa bişey olmasın denilirdi.
Daha 5-6 yaşlarındayım,90ların sonuna gelinmiş,fakat köy olduğu için bizim evde hâlâ merdaneli çamaşır makinesi vardı.Maç oynanırken Hakan şükür diye bağıran abiler,hey corç versene borçlar,ortada kuyu var yandan geçler.
O zamanlar hiç bir anlam veremesemde,şimdilerde anlıyorum niye böyle alakasız lafları söylediklerini.Abim okula başlamış,her akşam gelip defter,kitap açar olmuştu artık.Ben bu yaptıklarını görünce,bana ne ben de gidicem okula demeye başladım.
Yaşım daha küçüktü,1 yıl daha beklemem gerekliydi,fakat annemin başının etini yiyince okula kaydettirdiler.
Okul bizim köyün düz bölümündeydi,biz ise okula 1 kilometre uzaklıkta yamaç bir mahalledeydik.Araba yolu vardı,fakat araba yolu okul yolunu ikiye katladığı için pek kullanmıyor,köyler arası duble patika yollardan okula ulaşımımızı sağlıyorduk.
Ben bir yaş erken başladığım için,öğretmen "1 hafta gelsin deneyelim olursa olur,olmazsa seneye gelir "demişti.Annem beni abime ve 5.sınıftaki amcamın kızına emanet etmişti.Eğitim hayatıma büyük bir şevkle atılmıştım,ama devamı pek öyle sevgi dolu ilerlemedi.