Ben koca dünyayı avuç içinde tutan birisiydim. Oyun oynamayı , koşmayı, sürekli birşeylerle uğraşmayı seven insandım. Aslında dönüp geçmişim de hiç boş vakit bulamayan ben şimdi o kadar boş vaktim var ki dakikalara sağdıracak bir vaktim yok . Ne değişti! Acaba dediğim de aslında görebiliyorum . İnsan hayalini , olmasını istediği şeyi kaybedince aslında kendini de kaybediyormuş. Bir hayalimiz vardı. Önce onu yitirdik , sonra sevdiğimizi başkasıyla mutlu gördük, yüreğimize söz geçiremesekte dilimizde yitirdik. Çaresiz kaldık, çaresizken de hep birşeyler verdik. Acı insanı çok güçlendirir derler, peki dıştan gözüken bu büyük güç içerde neden bir çocuğun çaresizliğine göz yaşı döküyor. Neden, üstünü hep hasretle örtüyor. Zaman insana hem doğruyu hemde güzel şeylerin olacağını gösterirmiş. Ben bu zaman da tek gördüğüm yitirilen bir genç. Kendini yitiren bir delikanlı. Yalnızlığa parmak kaldırıyorum artık. Gökyüzünün de görünüşüne aldanmıyorum. Sokaktan geçerken o çocukların sesini de duymuyorum . Gönlümde çırpınan bu sevdayı da dışarıya yansıtmıyorum. Bir yaprağın dalında küser gibi düşüşü gibi hergün biraz daha yalnızlaşıp, yabancılaşıyorum herkese. Büyüdükçe her hisse ev sahipliği yapıyor yüreklerimiz. Peki , bu hiç birşey yapmama hissinden nasıl kurtuluyoruz. Esir gibi kaldım ellerinde. Bu his öyle büyük birşey ki eskiden içimi döküp yazardım ki şimdi onu bile beceremiyorum. Bu his ben katliamı, bu his benden hep alan ama birşey vermeyen bir tüccar. Bu his , beni bu küçük odaya hapseden bir hakim. Bu his , beni insanlardan uzaklaştıran bir kötü yazar. Bu his, beni yaşamaya gönül vermeyen gönlümün Zehiri. Bu zehir ki ; yüreğimi felç etmiş . Susmak yasak, konuşmak yasak, gitmek , kalmak , birşey e heveslenmek yasak. Yazasım da yok bugün de böyle olsun . Nasıl düştümse bugün bana ölüm bile yasak..
İslam KARAGÖZ