Sanki beni bunaltan her şeyin hiçbiri dönemeyecekmiş gibi yağmurun kokusunu içime çekip çamların iğne yapraklarının ucundaki yağmur tanelerine gülümseyerek bakıyorum.
Velhasıl gün boyu nedensiz bir huzurun peşinde yaşayıp durdum. Gerçi artık güz gibi olsa da kış geldi, anlayacağınız güneşli havalarda da böylesine neşeli olabiliyorum.
Ama tabii eğer gökyüzünü ve gökyüzünün himayesi içinde kalmış bu yeryüzü ile içinde barındırdığı görebildiysem ve bir tanecik olsun herhangi bir olaya tanıklık edebildiysem ve de içimde tatlı bir ürpertiyle yürüyüp attığım her adım için şükredebildiysem... Olur bütün bu kastettiklerim.?
Fakat ne yazık ki aydınlığın başından sonuna kadar(5/7) bu dediklerimi hissedemediğim, bilâkis gün boyu sıkılıp bunaldığım gerçeği aklıma bir kez daha dank edince kapımı çalan mutsuzluğu oturtacak yer bulamıyorum.
Lâkin o hep geliyor ya da ben ona hep gidiyorum. Üstelik vazgeçmenin imkânsız olduğunu çok net görüyorum. En acısı da içinde bulunduğum bu kısır döngünün hayır mı şer mi olduğuna bir türlü karar veremiyorum.
Yalnız bunun bir çare, hele ki TEK bir çare olduğuna asla inanmak istemiyorum. Zira kendime daima şunu söylüyorum: "En büyük çaresizlik, yalnızca tek bir çare olduğuna inanmaktır."?