"Göğsünü saran zincirleri kırıp sızlanmayı kesen kimse, ruhunun en büyük kurtarıcısıdır." (Ovidius) Ruhlar dünya üzerinde mutlu olmayı hak edecek bir başarıma sahip değildir. Eğer mutlu olmak istiyorsa mutlu etmesi gerekir, hatta bu da yeterli olmadığında mutluluğun kaynağını incelemelidir. Bir insan diğerini mutlu edemez, yalnızca mutlu edeceği şeylerden kendisi de mutlu olduğu için birlik oluşur. Bu mutual bir ilişkiye benzer bir ölçüde. Ancak mutlu eden kişinin peşinde koşmak mutlu olmayı imkansız kılar. Bunun sebebi ise mutluluğun şahsa adanması gibi bir aldanmadır. Mutluluk bir insana verilmez, bu sebeple bir insandan da edinilemez. Amaç edinilen araçlar bir süre sonra şahsiyetin kaybolmasına sebep olur. Mutluluk da amaç edinildiğinde kaybolur. Hayatı anlamak için mutluluğun ötesine geçmek gerekir. Mutlu olunması amaç değil, mutluluğun verdiği huzur ve refah sayesinde insanın hayatı anlaması için gerekli aksiyona erişmesi önemli olandır. Mutluluk olmadığında (birey ya da ötesi beklentiyi sağlayabilir) ricat başlar. İnsan mutlu olmadığında geriye çekilir. Bu geriye çekilme ise hayatı terk etmeye varan bir uçuruma dek sürer. Bunun sebebi mutluluğun istekle örtüşmesidir. İstekle örtüştüğünde bu mutluluğun isteksizlik ile de örtüşmesi demektir. Yani mutluluk dediğimiz kavram gaye adı altındadır ve bu mutluluk vereceğine inanılan isteklerin de bir süre sonra ihtiyaca dönüşmesinden ibarettir. Dolayısıyla artık ne olduğunu anlayamadığımız mutluluk sorulduğunda ihtiyacımız olarak zannedilecektir. İhtiyaç olarak gördüğümüz için artık bir orantı da geliştirmeyi unutmuyoruz. Beslenme ihtiyacına dönüştürüyoruz. Bizi güldüren, eğlendiren ya da huzur veren her şeyin daha yüksek dozlarda da daha çok mutlu edeceğine inanıyoruz. Bir insan mutlu ediyorsa, iki insan daha da mutlu eder. Ya da mutlu etmezse, daha fazlası da etmeyecektir. Algılarımız artık hayattan kopmaya başlar, hayatı incelemekten ziyade mutluluk ve hüzün üzerinden bir gözlükle bakarız hayata. Bizi mutlu edenler ve mutsuz edenler şeklinde görünür insan ve eşyalar. Sonrasında mutlu eden şeyleri elde edemediğimizde cazibe kavramı oluşur. Eşyalar satın alınarak mutluluk elde edilebilir; fakat insanlar istisnalar dışında satın alınabilir değildir. İşte cazibe adı altındaki merkezimiz zihnimizde kurulmaya başlıyor. İnsanları etkileyen unsurlar zihnimizde dönüp durmaya başlar. Bunlar seksüel unsurlar olarak bilimin dallarına ulaşır. Zeka, görünüm, davranış, bilgi gibi pek çok farklı alanda kendini gösterir. Artık insanlar kendini pazarlamak için pek çok değişikliğe başvurmaktadır. Bilgiden tutun da giyimine kadar kendini pazarlamaya yöneliktir. Bunu pek çoğu inkâr eder; ancak pek çoğu inkâr etmeseydi mutluluk aranan bir şey olmazdı. En kaba tabiriyle insanların geneli dolaylı yoldan bir fahişeden farksızdır. Tek fark cinsel değil, ruhsal olarak kendilerini pazarlamalarıdır. Ki bunun kadını erkeği de yoktur. Mutluluk gereklidir; fakat bir ihtiyaç olarak görülmemelidir. Bulunmalıdır; fakat insanlarda ya da eşyalarda aranmamalıdır. Aksiyonlar mutluluğun kaynağına ulaşmanın bir yoludur. Aksiyonlar takip edilmelidir. Hayat dediğimiz şey zaten aksiyonlardan ibarettir. Canlı ve cansız varlıklar ise sadece aksiyonun oluşumuna yardım eder. Yani ne mutluluğun üreticisi, ne de onun tüketicisi değildir. Öyleyse mutluluk kendinden yoksun bırakıldığımızda ricat oluşturuyorsa kendini var ettiği noktada da eylem oluşturur. Bunun kanıtı ise mutlu insanın durağan olmamasıdır. Mutluluk bir eylem oluşturucusudur. Kaynağı eylemdir ve sonucu da kaynağı ile birdir. Kendi kendinde bir devinime sahiptir. Öyleyse diyebiliriz ki mutlu olan mutlu edecektir. Yani mutluluk artan ve gitgide yayılabilen dinamik bir şeydir. Eylemler ile mutluluk aramak üzerinde bulunduğu ağacın dalını kesmeye benzer. Mutluluğu kendimiz yok ediyoruz, onu arayarak. Daha önce mutluluğun dingin, sonsuz ve huzurlu olduğunu düşünüyordum. Ancak şu an bulunduğum konumda mutluluk dingin değil, aksine coşkuludur. Yine sonsuzdur ve huzurludur. Ama hareketsiz ve durgun değildir. Aksine bir eylem oluşturucusudur. Mutluluk kendi kendini var edebilir. İnsan ise mutluluğu onu çok istediği için yok etmektedir. Eylemler, mutluluk eylemlerin ruhunda gizlidir. Seyyahlar, bilim adamları, filozoflar, düşünürler, zanaatkar ve sanatçılar gibi pek çok insan mutlu olabilir. Çünkü mutluluk aksiyonun içindedir. Böylece diyebiliriz ki her insan mutlu olabilir, mutluluk bir imkan ya da inan meselesi değildir. Ya da koşullara bağlı da değildir. Mutluluk üzerindeyiz, onu almak istemiyorsak, bu yine bizim tercihimizdir.