Hayat, elimizdekileri almadan bize bir şey öğretmiyor galiba. Ya da ne bileyim biz kaybetmeyi unutan küçük çocuklarız halâ.
Elimizdekilerin kıymeti ancak bizden gidince anlaşılır ya, fikrimce artık büyümenin vakti geldi. Sen kaç yaşında olursan ol! Kaç yaşında bunun farkına varırsan var, önemli olan bir şeylere halâ sahipken bunun değerini bilmek. Şimdi hiçbir şeyim yok deme! Bu dünyanın denizleri, ormanlara uzanan gökyüzü hepimizin değil mi? Kitaplar, müzikler bize ait değil de kime ithafen? Yalnızlım diyosun. İnsan yalnızlığından beslenir korkma. Bir sen varsın bir de kendin. İnandığın din varsa bir de, öyleyse yalnızlık sadece O'na ait.
Mutsuzluk, beraberinde ilham getirir, yeni keşifler getirir. Mutluluk ise kelimelerle anlatılmaz, genelde akla gelen şey bu, duygunun çokça güzel olduğu. Bence mutluluğun insanın uyuşmasını sağlayan bi yanı var. Yani baksana insan mutluyken yaşadığı hissi kelimelere bile dökemiyor, ''anlatamam nasıl mutluyumm'' diyor. E nasıl mutlusun? Seni nasıl anlayacağım? Ahh! Mutluluğun bulaşıcı olduğunu zannetmiyorum.
Ama bir de mutsuzluğa dön bir bak. İnsana şarkılar mı yazdırmadı, kitaplar mı? Yoksa yeni hobiler mi edindirmedi? Mutsuzluk insanın kendi iç dünyanısı keşfetmesine yardımcı oldu. Ben kimim sorusunu cevapladı. Bir şarkı dinledik, sevgilimiz yokken aşk acısı çektik. Mutsuzluk işte, paylaşılabilir. İnsanoğluyuz, hepimizin ortak noktası yaşadığımız mutsuzluklar.
Yani diyorum ki; KORKMA! Ne yalnızlıktan, ne de mutsuz olmaktan. Henüz ikisinden de öleni görmedik. Bir şekilde biri giriyor hayatımıza, bir şekilde gün bitiyor. Ne zaman sabah olmuyor ki?