Nâzenin yüzlü nevruz çiçeği!
Bilir misin,
Seni en çok çocuklar bekler avuçlarıyla.
En çok onlar görmek ister seni.
Nâzenin yüzlü nevruz çiçeği!
Bilir misin,
Senin ismin geçer ocak başlarında.
Yanakları al al olan bir bûse çocuklarda.
Nâzenin yüzlü nevruz çiçeği!
Bilir misin,
Senin güzelliğinden övgü dolu sözler alırlar.
Babaları kızlarına kar çiçeğim diye seslenir senin nezninde.
İsmini bilmeyenler kar çiçeği derler sana.
Bembeyaz yapraklarını görebilmek için,
Üç ayı saatlere bölerler meselâ.
Nâzenin yüzlü nevruz çiçeği!
Nâzenin çiçeklerle içimden bahçe yapılmış sanki.
Bıraksalar orman olacak,
Bıraksalar belki de dağ taş...
Nâzenin yüzlü nevruz çiçeği!
Zemherî bir bilinmezlik kaplıyor içimi.
Soğuk, keskin...
Elimi kanatacak kadar zâlim.
Bu soğukla nasıl başa çıkmalı bu nâzenin çiçekler?
Belki alışmalı,
Belki kanatacak bir dal bırakmamalı,
Bir küçük mağaraya sığınmalı.
Nâzenin yüzlü nevruz çiçeği!
Zemherî bir çiçek sunuldu.
Kalsam, bırakmazlardı.
Ayrılmasam, ayırırlardı.
Ey dağdaki sürgün ateş!
Bu yaralı kanatları sen mi ardında bıraktın?
Diğer kanatlarını sen mi kopardın?
Ateşini bu hicran diyârında sen mi çoğalttın?
Ey karlı dağda duran sürgün ateş!
İçindeki alevleri nasıl söndürdün söyler misin?
Keder dolu yüreğini nasıl dindirdin?
Bir sükûta bezenmiş gibisin.
Dağda duran nevruz çiçeği!
Zaman geriye gider,
Mekânlar değişir...
Ruhlar değişir...
Geride kalan her şey değişir.
Zaman geriye gider,
Akan pınarların sesleri değişir.
Gözlere sürülen anılar değişir.
Kaybettiğin eşyâlar...
Kaybetmek istemediğin her şey değişir.
Zaman geriye gider,
Unutmak istersin.
Ey dağda duran nevruz çiçeği!
Hangi unutmalar geçen zamanı sana geri getirir?
Hangi unutmalar uyanma acısını söyletir?
Dağda duran sürgün ateş dile gelir.
Zaman geriye gider,
Sabır denizine tutulur fânîler.
Belki de fânî olan geri gider.
Belki de dünya üstüne kurulan bu diyar göç eder.
Ey dağda duran Nevruz'un Ateş'i!
Derdin de aşktı, dermanında.
Derdini bilen bahâr-ı güzîn,
Bu baharda da çetin.
Nakış nakış işliyor pendnâmesini,
Anlayanlar rind-ü şeydâ ile mahçûp ediyor kendisini.
Hâli bilinmiyor,
Hâlini bilmiyor.
Hâli sisli bir dumandı,
Bahâr serinliğinde kaldı.