Neden ayrıldığımızı sorsalar cevap veremeyeceğim belki fakat neden seni sevdiğimi sorduklarında pat diye cevabı yapıştıracağım. Bana bu cevabı onlara vermem için lütfettiğin sevgiye milyonlarca kez teşekkür ederim.
Soruyorsun iyi güzel de vereceğim cevabımı eklemlerin kabul edecek mi?
Onu sevdim zira kalbi sandalye gibi değildi. İlk başta ehemmiyetsiz ve tasavvur edebileceğin bir obje değildi. Ayak eklemlerin çalışmaya başladı sanki. Sakın sorunun cevabını almadan kalemimden kalkma... Haddine olmadığını bile bile sormaya cesaret eden bedenleri sevginin sihri bile kurtaramazdı. Benimle birlikte öğrendiğin her kelimeyi, kıyafet olarak vücuda giydirmeye çalışma... Gel gelelim neden sandalye gibi olmadığına sevgili kalemim.
Soğuk almamamıza yarayan iskemle zamanı geldiğinde ateş gibi yakar. Farkında olamayız. Farkında olduğumuz vakitlerde farksız kalmayı tercih ederiz. Bu yüzden susar, dinlenmekte tercihi kılarız. Sandalye yapım aşamasından tut, parekende satışa kadar binlerce kişiyi ağırlar... Herkes oturur, eskitir ve yıpratır. İnsanı bir mobilya mağazısana benzetiyorum. İskemleleri ve masaları hunharca kullanıyorlar. Kendi işlerine yarayacakmışcasına elini kolunu başka bedene kaptırıyorlar. Değeri kalmıyor. Hülasa diyeğim o ki kalbi sandalye gibi değildi fakat vücudu bir masaydı; ellerimi koyup göz kapaklarını okşadığım... Ufacık yüreğinde sevgiye dair aradığım her şey vardı. Herkes oturmamıştı onu yüreğine. Ben oturdum kalktım kalabalığın yansıttığı binlerce sesin içinde anlamsız huşu ile... Kullanılmamıştı gözleri kumaş gibi. Okşanmamıştı göz kapakları sevgiyle. Kimse örtmemişti özlemini yüreğine...
Ve hala bana neden diye soracak olursan kalemim. Kelimeleri işlediğim yerden yıpratarak tırnak diplerimden kanatır yolculuğa uğurlarım seni.