Bilmem kaç perdeden yükselir hanenin yankıları.
Bilmem kaç gecede yankılanır yorgun adımlardan nihâventler.
Kalpler konuşuyordu derinden,
Ve bizler dinliyorduk gönülden.
Bilmem kaç zaman oldu gözlerden gelen aşkın bir nîdâ.
Bilmem kaç sırrı-nihan eskittim sessizlikten,
Ve ben kaç kere sıyrıldım sadâların enkâzından.
Nereden bilecektim zaman denen mef'umun gönül perdelerini nasıl yırttığını.
Nereden bilecektim o damlanın ısrarıyla müesser kılındığımı.
Takdîr ettiğim münkât olmak idi.
Sükût içinde olmam bundan gerekli.
Kalabalık okyanustu geçtiğimiz yollar,
Yollara vurulan dalgalar...
O dalgalar ki aşınmasını istediğim yaralar,
O dalgalar ki aşındıkça parçalanan diyarlar.
Köhne bir başucu mısrasından dökülen bir su damlası,
Aktıkça ıslatıyor mısrâları.
Bilmem kaç dizginli kısrak geçti önümüzden,
Bilmem kaç yaprak düştü gönül düşümüzden.
Bir sahra esinlendi bu meltemden.
Nâmert zannetmiştim bu esrârengiz dünyayı,
Meğer içindekiler mübalağa eder olmuş,
Yarattıkları hissiyatları.
İçimde kalan o hissiyatın damgası vuruldu yüreğime.
Ben tozpembe değildim hayallere,
Bilâkis hayallerim bembeyaz bir örtüye bürünmüştü.
Kimseler görmesin diye mübalağa sanatına dönüştü.