Bir güzel, ışıltılı, rengârenk, güneşli öğlen vakti, ve yerde benden de uzun simsiyah gölgem. Bakarken gölge der umursamaz geçersin. Bu kez dur bir daha bak. O gölgene iyi bak. O gölge sana seni hatırlatacak. Seni sana tanıtacak olan o gölgedir. Aslında kim olduğun, nereden geldiğin, nereye ait olduğun, ve sonunda da nerelere gidip, karışacağını belirtir o gölge. Bir gün biz de o gölgeler gibi simsiyah olacağız, O gölge gibi yerde olacağız. Beni görmesen, o gölgeyi tanımazsın değil mi? Kapkara bir şey tanımazsın tabii ki. Nereden bileceksin kimin gölgesi olduğunu. Adımı bilsen yine tanımazsın, siyah bir şey nasıl tanıyasın. Ve o yüzden de umursamaz geçersin. Bu anlattıklarım bana mezarın altındakileri hatırlatıyor. Toprakta renksiz, İsmi de var ama tanımıyorsun, bakıp geçiyorsun. Gölgem konuşsa bana ne der biliyor musun? Sen de gölge gibi yerde sürüneceksin. Sen de gölge gibi tek renk olacaksın. Tanınmayacaksın, bilinmeyeceksin, üzerine basılıp geçileceksin. Nedir bu hayatı yaşama hırsın der. Nedir bu insanlarla alıp veremediğin, nedir bu para, pul, mülk, şan, şöhret hırsın. Senin sahip olmak istediklerine milyonlarca insan sahip oldu hani şimdi neredeler. Onların da gölgeleri vardı bir güneş battı, ne kendisi, ne de gölgesi kaldı. Ama onlar gölgelerini tanımadı, bakmadı, umursamadı, dinlemedi. Onlar da gölgelerinden tanınmadı hiçbir zaman. Onların gölgesi yetmedi, insanları kendisine hayran bırakmaya, gölgeleri tanıtamadı kendisini, söyleyemedi ismini. Gölge sadece var oldu ve var olduğu gibi de, fark edilmeden yok olup gitti. İnsanlarında yaratılış amacını bilmeden, kendini tanımadan, kendini fark etmeden, başka şeylere kapılıp gitmesinden korkuyorum. O gölgenize kulak verin. O gölge size kendinizi tanıtır, size yolunuzu buldurur, size asıl hayatı yaşamanıza, asıl amacınıza ulaşmanıza yardımcı olur sadece gölgenize bakın, dinleyin, hissedin. Eywallah.