İSTASYON GÖREVLİSİ:
Polisin sorguya çağırdığı ilk kişilerden biriydim. Zaten olaya başından beri tanıklık eden bir kaç kişi ile başlamışlardı sorguya. Saklayacak bir şeyim yoktu. Başladım anlatmaya.
“O gün her zamanki gibi saat 5:30’da istasyondaydım. Saat 6’da tren seferleri başladığı için ondan öncesinde yapmam gerekenleri ancak o saatte istasyona vardığımda yetiştirebiliyorum çünkü.
Neyse bu detaylara girmeyeyim. O ölen kadın saat 9 civarında istasyona geldi. En köşede, pek insan topluluğunun bulunmadığı kısımda oturdu. Yaklaşık iki saat oturdu orada. Gün içinde seferi düzenlenecek bütün yerlerin ilk tren seferleri kalktığı için kadının neden orada öylece iki saat boyunca oturduğunu merak ediyordum açıkçası.
Yanımda vagon görevlisi Ömer vardı. Benden en az on yaş küçük. Arada bir sinirleniyor ‘Osman abi şu kadın da kaç saattir orada oturuyor. Ne geldiği var ne de gittiği.” diye bende sinirini boşaltıyordu. Bir ara gittim kadının yanına. Usulca onun seviyesine doğru eğildim. Bunu yapmamı sağlayan aslında Ömer’di. Bana kalsa ne yaparsa yapsın umrum olmazdı. Ama bir yandan da kadının neyi beklediğini, neden beklediğini merak ediyordum.
İşte gittim kadının yanına. ‘Pardon rahatsız ediyorum; ama kaç saattir burada öylece oturuyorsunuz. Birini mi bekliyorsunuz? Hangi trenle gelecek? Size belki yardımcı olabilirim.’ diye biraz çekingen bir şekilde konuşmaya başladım. Kadın kısa bir süre yüzüme hüzünlü hüzünlü baktı. O an onun adına üzüldüm. Çünkü bu zamana kadar gelmesi gereken bir yakınının hala gelmediğini düşündüm. Galiba yakınını beklediğini düşündüğümü, eğer isterse yakınının geleceği istasyonu arayıp durumu sorabileceğimi belirttim ona. Ama bana hiçbir şekilde cevap vermedi. Ben de umudu kesip geri görev noktama döndüm.
Bir ara kadın girişte bilet alınan kulübenin oraya gözlerini dikti. Galiba tanıdığı birinin geldiğini düşündüm; ama bayağı uzun bir süre aynı noktaya bakınca bu düşüncemden vazgeçtim. Nasıl anlatsam, dertli dertli düşünür gibi duruyordu orada.
Bir saatte öyle geçti işte. Kadın gözlerini dikti ve hiç ayırmadı. Sonra yine çevresine bakındı; ama yine hiç kimseyle konuşmadı falan filan.
Saat sanırsam 15:35-15:40 civarları. Tam o sıralarda bir tren hareket edecekti ve o gün için istasyonun en kalabalık olduğu saat kabul edilebilecek bir zaman dilimiydi. Trene binenlerin oluşturduğu curcuna ile ilgilenirken aniden kulakları patlatacak bir ses duyduk hepimiz. Silah sesi olduğunu aramızda anlamayan yoktu. Sesin geldiği yöne baktığımızda herkes şok geçirdi ama Ömer ile ben daha çok şoklardaydık. Kaç saattir orada oturduğu belirsiz olan kadın yerde kanlar içinde yatıyordu ve kalbinden vurulmuştu.
Silah kadının elindeydi. Ben dahil çoğu kişi bunun bir intihar olduğunu düşünmeye başladık ilk andan itibaren. Bir sürü sesler birbirine karıştı o sırada. Bir grup intihar olduğunu düşünürken bir grup bunun tam tersi görüşteydi. Ömer de intihar diyenlere karşı çıkanlardandı. Bunun imkansız olduğunu, bir katilin bunu yapıp hemen ortadan kaybolamayacağını anlatmaya çalıştım ona. Ama o ‘Abi katil seri katilse ve inanılmaz deneyimliyse? Buna ne diyeceksin?’ diyerek karşı çıkmaya devam etti. Bana kalırsa hiç kimse, deneyimli biri olsa bile, bu kadar hızlı olamaz. O yüzden Ömer’i pek dinlemedim.
İşte böyle polis hanım. O günü başından sonuna kadar anlattım. Kadını tanımam etmem. Benim için o olay olana kadar sıradan bir insan vasfı taşırken bir anda gündemime oturdu. Bu nasıl iştir yahu? İşte zamanın ne getireceği belli olmuyor. Ben ne güzel sakin bir hayat yaşıyordum. O kadın nereden çıktı da benim gündemime oturmaya başladı?”
Konuşmamı bitirince derin bir nefes verdim. Polis memuru önündeki kağıtlara bir şeyler yazdı ve bana dönerek sordu. “Nereden bilelim kadını senin öldürmediği? Kameralar kapanmış. O noktayı gören kamera da pek görünür bir noktada değil. Herkes bulamaz ve bu yüzden de kapatamaz. Ama sen oranın her şeyini bildiğin için onu da kolaylıkla kapatmayı başardın ve sonra da bütün gün orada oturan kadını öldürdün. Çünkü artık orada oturması canına tak ettirmişti. Çalışanların çoğunun ilgisi o kadına kaymıştı ve işlerine dönmelerini istiyordun. Bu ihtimale ne dersin?”
Ağzım açık kalakalmıştım. Böyle bir şey olamayacağını, benim bugüne kadar bir karıncaya bile zarar vermediğimi anlatmaya çalıştım; ama nafile. Polis daha fazla konuşmama izin vermeyerek sözümü kesti. “Tamam Osman Bey. Şimdilik başka bir şey yok. Bana kalsa tedbir amaçlı sizi gözaltına alırım. Elimde yeterli kanıt olmadığından bunu yapamıyorum; ama emin olun gözüm üstünüzde”
Teşekkür edip oradan ayrıldım.