Paltosunu yere fırlattı, ama isyan etmek için değildi. Sadece isyan etmemek içindi. Çünkü biliyordu ki paltosunu yere atmasa bir insanı yıkacaktı. Onun gözünde paltosundan daha değerliydi sevdikleri. Gitmiş olsalar bile.. Düşünürdü her gece "Neden beni bıraktı?" diye. Feryadı geçerdi zamanla yangınlar sönerdi göğsünde. Hep şöyle söylerdi: Kanser sana değer verir, çünkü seni öldürür.
Yağmur yağıyordu ve paltosu bir katran karası renginde kaldırımda eziliyordu ruhlar tarafından.
Benim için giden bir ömürdü de bu da bana senden yadigâr, lâkin senden bana kalanlar canımı yakıyor biliyor musun? Sen canımı yakmıyorsun da mâzi beni kirletiyor. Atmaya kıyamayıp dokunmaya korktuğum kitapların var biliyor musun?
Evet, anlamıştı ki değer veren öldürürdü tıpkı Tanrı gibi, daha iyi yaşatmak için..
Ben çocuğum hâlâ, ama bu bedenle beni okula gönderiyorlar biliyor musun? Dengim kimse yok, herkes çok hızlı büyümüş. Bulduğum bu palto da bana çok büyük. Hayat bana büyük boy verilmiş sanki. Bu bedende bu okul, bu yaşta bu sorunlar, bu ailede bu ben. Kusurun içinde kalmış gibiyim. Çıkamıyorum, giremiyorum. O beni dövse sesimi çıkaramıyorum. İnsanlar çok büyük, beden çok küçük. Dayanamadım..
Bir büyük beden, bir küçüldü ki kendine ait olanı haricî bir eşya belirledi. Belki hiç büyümedi kim bilir? O kendini büyük hayal etti.
Beni rahat bırakın, bırakın ölen çocukluğumu bulayım. Bu paltoya da dokunmayın, dokunmayın ki ben de bir gün onu yerlere fırlatayım, kimseyi kırmamak için..