Bir insanın kayboluşunu ormana benzetiyorum şu sıralar, her ağacın birisine benzeyişi köklerinden çıkış yolunu kestiriyemeşimizden. Kaygılar, sıkıntılar, dertler farklı değil aslında peş peşe sıralanmış hafızamıza yerleşiyor.
İnsan böyle hep bir telaş içinde şimdilerde bir çözüm arasada bir çıkış yolu bulamıyor bazen, çünkü iyi niyetle çıkmış olsada yola önüne çıkmış kapılar hep kapalı bu aralar. Böyle durumlarda hep kendi kendimi suçlarım ben önce çuvaldızı hep kendime batırırım. Yani biri gelsin beni kurtarsın desemde öyle biri olupda elimden tutup kurtarmadı hiç kimse beni, düşsem de dizlerim kanayarak, ağlayarak, sızlayarak belli adımlar attım ben.
Bir yerde okumuştum ” Hayvanları sevmeyen, insanları sevemez. ” diye…
Meğerse ormanları insanlara benzetirim rüzgarlarda hızlı hızlı ordan oraya savuruyor ya yaprakları, bizlerde nefessiz kalıp ordan oraya savrulup duruyoruz oysa bu benzer diyorum ve kimseye yetişmedim, kimsede elimden tutmadı, sessiz çığlıklarımı kimse duymadı. Ben zamanla geçer diyerek sessizce adım adım yürümeyi öğrendim.