Özgürlüğüme ve çevremdeki gereksiz kalabalığın beni dinç tutan tarafına o kadar alışmışken, hiç beklenmedik bir anda aşkla karşılaştım. Kapıları çarptım kapattım, kendimi zaten çok önceden kapatmıştım…
"İnan bana! Bana güven! Ben senin hayallerini yıkmayacağım! Bana güven!” dedi aşk bana.
İnanmadım.
Güvenmedim.
Sevmedim.
Kalemim değil dedim.
Uğraşamam dedim.
Onore edildim. Mutlu edildim. Değer verildim. İkna edildim; ama yine de sevemedim. Üzüldüm. Beni böylesine güçlü bir duyguyla seven birini sevemiyorum diye üzüldüm. Sonra düşündüm… Sevdiklerimle yakalayamadığım mutluluğu beni sevenle yakalamaya karar verdim. Yine sevemedim. Her gün o aşkın, o sevginin altında ezilerek Tanrı'ma dua ettim; “Tanrım! Beni böyle güzel seven birini ben de seveyim. Benim de gönlümde, ruhumda aşk ve sevgi olsun ona karşı.” Yine sevemedim. Ama kendimi bıraktım, suya bırakır gibi. Aslında daha başında görmüştüm sonumuzu. İhanete bakış açısını… Bazı şeyler benimle değişti sandım sonra.
Sonra….
Güvendim! İnandım! Sonra kimyamız buluştu, ne olduysa da zaten ondan sonra oldu.
Kendi isteğiyle, kendi iradesiyle bir birliktelik yaşama fikrinden vazgeçerek “görücü usulü evlenmiş farzedip kendimi seninle mutlu olucam!” dedim. Sabaha kadar içimi döktüm. Her zaman baskın aşkıyla üstüme gelen can o gece köşeye sinip ağzı kulaklarında beni dinleyip mutlu oldu sabaha kadar. Yapay yollarla salgılanan seretonin sayesinde düşen çenemle ve ağzımdan çıkanlarla o gece ben onu mutlu ettim. ..ve… Bir daha asla gel-git yaşamadım.
Bağlandım, emin oldum, güvendim, inandım, mutlu oldum, coştum, en önemlisi huzur buldum...