PERİLİ ŞATO VE ÖLDÜM
Karşımda oturan çenesinin altı sarkmış, göz kapakları halka halka olmuş, seyrek dişleri sararmış, ellerinin üstündeki deriler pul pul olmuş, cildi sarılı-siyahlı yara lekeleriyle dolmuş olan yaşlı kadının söyledikleri adeta beynime ve ruhuma küt küt çakılıyordu. Adanın kuzey kıyısındaki ıssız şatoda hayaletlerle geçen on iki yılı anlatırken her ayrıntıyı yaşıyor ve istemeyerek de olsa bana da yaşatıyordu. Gözlerinin hapsine girdim sanki, ne sesimi çıkarabiliyorum ne de kalkıp gidebiliyorum. Kahverengi, ışığı sönmüş gözleri zincir vurmuştu kollarımı ve ayaklarımı. Yer yer güverteye konan ve uçan martılara gözüm kayar gibi olunca. “Anlıyorsun değil mi beni? Senin de gözlerin çok buğulu bakıyor. Hayalet bakışı görüyorum sende.” gibi sözler söylüyordu. Gelmek bilmiyor kıyı. Bitmek bilmiyor korkudan bitmek üzere olduğum yol.Bedenim değil, ruhum dondu adeta.
Nihayet vapur iskeleye yanaştı. Ok gibi fırladım oturduğum ahşap oturaktan. Kadın arkamdan yetişek korkusuyla hemen kalabalığa karıştım. Bizim sokağı görünce derin bir nefes aldım. Bizim evin altındaki kafeye girdim. Lavaboya girdim, elimi ve yüzümü yıkadım. Baktım bembeyaz olan yüzüme. Bir bardak çay içmek istedim, midem bulandı. Yarıda bıraktım çayı ve yukarı çıktım. Anahtarı cebimden çıkardım kapıyı açmaya çalıştım. “Uğraşma şimdi açacağım.” diye bir ses geldi içeriden. Aman Allah’ım bu hiç yabancı değil. Vapurdaki içime korku salan kadının sesi. Anahtarı çıkarmaya bile uğraşmadım. Üçer-beşer atlayarak merdivenleri apartmandan dışarı çıktım. Korkudan ne yapacağımı bilemiyordum. İskeleye doğru koşmaya başladım ve kalabalığın arasına daldım. Yaşlı kadın her an karşıma çıkacak gibi bir his vardı içimde, beni içten içe yiyip bitiren. Bir lokalin tuvaletine girmem gerekti. Sahibinden izin alarak girdim. O da ne? Girmez olsaydım. Girer girmez o yaşlı kadın kapıyı içeriden kapattı ve çığlık atma imkanı bile bulamadan ağzımı sıkıca kapattı. Korkudan altımı ıslattığımı bile fark edemedim.
“Şimdi sessiz ol. Tepki falan verme. Beni akıllı uslu bir şekilde dinle. Benden kurtulma şansın yok. Yanlış yapmaya kalkma. Senin için iyi olmaz.” dedi ve sıkıca bastırdığı ellerini ağzımdan çekti.
“Ne istiyorsun benden? Kimsin Allah aşkına? Bırak yakamı gideyim.” der demez, gözümün üstüne sağlam bir yumruk vurdu. Gözlerimden yaşlar döküldü. Neye uğradığımı şaşırdım. Bu yaşlı kadında böyle bir kuvvetin olması şaşırtıcı.
“Hırçınlaşma dedim ben sana. Sadece benim söylediklerimi yap.”
“Tamam, ne dersen yapacağım. Bana zarar verme lütfen.”
“Aferin hep böyle ol. Şimdi buradan çık. İskeleye git. İlk vapurla gelmiş olduğun adaya git. Yürüyerek adanın kuzeyine doğru ilerle, perili şatoyu bul. İçeri gir.”
“Ne! Nasıl yaparım bunu! Yüreğim dayanmaz ki!”
“Yaparsın, sen güçlü bir delikanlısın.”
“Peki ne yapacağım o köşkte?”
“Kanatlı kapıyı açtığında ahşap merdivenler çıkacak karşına. Yukarı çıkacaksın. Soldaki ilk odaya gireceksin. Pencerenin yanındaki yatakta baygın yatan kızı göreceksin. Kızı yanaklarından öpüp, uyanmasını söyleyeceksin. Uyanınca onunla birlikte vapura binip bu iskeleye geleceksin. O genç ve güzel kızın içinde benim kişiliğim var. Ben onun hayaletiyim. Beni kurtar. Sana ne istersen veririm.”
“Ama ben bunu nasıl yaparım. Kalbim durur. Dizlerim altıma bükülür.”
“ Yaparsın yaparsın. Haydi şimdi git, vapura bin. Seni burada bekleyeceğim.”
“Ne istersem yapacak mısın?”
“Tabi ki, bundan şüphen olmasın.”
Tuvaletten dışarı çıkıp iskeleye doğru yürüdüm. İlk vapura bindim ve adanın yolunu tuttum. Martıların arkadaşlığında gittim adaya. Yaşlı kadının söylediği gibi patika yoldan ormana daldım ve kuzeye doğru ilerlemeye başladım. Bir saat yürüdüm. Kıyıya yaklaştığımda orman son buldu. Yaklaşım bir dönümlük arazi içindeki iki katlı bakımsız şatoyu gördüm. Soğuk, korkutucu bir görünümü vardı. “Şimdi sıkıyorsa gir içeri. Yaşlı kadını sözüyle buraya geldim. Benim sonum olmasın bu bakımsız şato?” diye düşünürken “Tam kalbimin içinde bir şimşek çaktı. Olduğum yere yıkıldım. Sakın cayma! Sakın cayma!” diye bir ses duydum. Yaşlı kadının sesiydi bu. Hemen yerimden kalktım ve şatoya doğru ilerlemeye başladım. Kapıyı açtığımda gıcırtı sesleri duydum. Merdivenlerden çıktım ve kadının tarif ettiği odaya girdim. Pencerenin dibinde yatan güzeller güzeli kızı gördüm. Yanına usul usul gittim. Yanaklarından öptüm. Kız esneyip gerinmeye başladı. Aman Allah’ım bu ne güzellik böyle! Bu kadar güze kız görmedim hayatımda.
“Seni mi gönderdi yaşlı kadın? Bula bula seni buldu? Son kurbanı sen mi oldun?” dedi.
“Hayır, neler söylüyorsun? Birlikte yanına gitmemiz gerektiğini söyledi. Ve bunu yaparsam, ne istersem yerine getireceğini belirtti.”
“Sen de inandın, öyle mi?”
“Evet, inanmak zorundaydım. Bana rahat vermiyordu.”
“Beni de aynı yalanlarla ve aynı vaatlerle yaşlı bir amca göndermişti buraya. Beş dakika sonra benim kalktığım yere sen yatacaksın.”
“Olmaz! Olamaz!”
“Hiç bağırıp çağırma. Başka çaren yok. Hayalet zincirinin son halkası sen oldun ve bir daha uyanma şansın olmayacak. Yani öleceksin.”
Ve öldüm.
İSMAİL MALATYA