Peşpeşe sigaraları yakıyorum. İki tane. İkisi de ağzıma sıçıyor. Ses etmiyorum. Boğazım düğümleniyor. Nefes almakta bile zorlanıyorum. Suratım kızarıyor öksürürken. Şikayet etmiyorum. Onu düşünmeden içtiğim tek bir sigara bile olmadığını farkediyorum. Bu da acıtıyor içimi. İçim acıya acıya ekşidi zaten. İç organlarımın ne halde olduğunu merak ediyorum. Midem bulanıyor bunu düşününce. Çünkü aklıma kararmış organlardan başka bir şey gelmiyor. Sigara içiyorum ya, o ciğerler kapkara olacak! Diğerleri de ciğerlere uyum sağlayacak. Biyoloji böyle işliyor. Belki de böyle işlemiyor da ben uyduruyorum. Ama psikolojinin böyle işlediği kesin. Bomboksan, her şeyin bombok oluyor. Yapmaya çalıştığın iş de boka sarıyor. Hiçbir şeyi tam yapamıyorsun. Hep yarım yarım… Hakkında “iyi çocuk, efendi genç” diyorlar. “Ama hani biraz da ketum bazı konularda” diyorlar. İş yaptıramıyorlar sana. Bunu umursayacak takatin olmuyor. Azıcık kalan gücünü de acılarını katmerlemek için kullanmayı düşünüyorsun böylece. Akşam mesela, eve gidince, yalnız kalınca, mesela. Bin kez dinlediğin o şarkıyı bu kez farklı düşlerle süsleyerek acının dozajını artırıyorsun. Süper bir şey.
Kimse anlamıyor. Çünkü kendini herkesten saklıyorsun. Etrafına ördüğün görünmez duvarlara insanlar toslayıp duruyorlar. İlk şaşkınlıklarından sonra alışıyorlar buna. Ne olduğunu tam olarak bilemiyorlar, senin hakkında seni hep yarım yarım biliyorlar.
Hayata bir kez geliyoruz diye düşünüyorsun ve onsuz hayatın nasıl geçeceğini de… Sen daha yeni öğrenmişsin onun başkasına ait olduğunu. Onun sevdiği. sıralarda ne yaptığını düşünmeye zorluyorsun kendini. Seni Sevdiği günlükleri buluyorsun. İlk başta şaşırıyorsun, böyle günlük mü olur lan? Cenaze günü gibi. Siyah beyaz. İçindeki yazıları okuyorsun. Korka korka… Onun adını görüyorsun. Onun ailesinin adını ve onun seninle olan fotoğraflarını siyah beyaz . Sen kendine bir hayat kurmaya çalışırken o levelleri atlayıp kendine Ortam kurmuş. Her şeyden bir anlam çıkarmaya çalışıyorsun. sevgilisinin adının baş harfi senin adının baş harfiyle aynı. Acaba beni unutamadı mı, diye kendini helak ediyorsun. Hemen geçiyor bu durum. Beni unutamadıysa o zaman nasıl sevdi ? Nasıl başka bir adama sevgilim diye sarıldı? hayatına nasıl girdi? Nasıl mutlu yaptı? Cevap? Yok. Kalırsın öyle.
Bir çırpıda yanına gitmek istiyorsun. Neden öyle bir salaklık yaptığını anlatmak derdin. Ama anlatacak bir şey yok ki. Sen de bilmiyorsun neden yaptığını. Yalvarmak ve ayaklarına kapanmak istiyorsun. Onun kopyası olan herkesi bağrına basmak ve adını bilmediğin o kişilere sarılıp ümit olmak istiyorsun. Ve kalkıp gidiyorsun onun yaşadığı mahalleye. O mahalle sokaklarında dolanıyorsun hiç açmıyorsun konuyu. Konudan haberdar aslında, dayanamadın çünkü aradın onu. Onunla da geziyorsunuz. İçiyorsunuz. Ama sen eskisi gibi değilsin. Çünkü sen hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, olamayacağını biliyorsun. Üstelik göbeklisin ve saçların dökülüyor. İki birada duruyorsun. Kendini kaybetmek istemiyorsun. Alkol sana iyi gelmiyor. Biliyorsun ki kendini kaybedersen anlatmaya başlayacaksın. Önceden hazırlık yapmadığın bir konuşmayla yanındakilerin kafasını sikeceksin. Bu duruma düşmeyi hiç istemiyorsun.
Eve dönüyorsun, kendi çöplüğüne. Onun yaşadığı mahalleye gidemediğin için kendine acıyorsun. Ama neden gidesin ki? O Mutlu, Sevdiği var, yetmezmiş gibi dünyalar tatlısı bir hayatı var. Yuva yıkanın yuvası olmaz, derler. Peki nasıl oluyor da kendine bu kadar güveniyorsun? Ya seni kabul etmezse? Siktir git, derse? Ben seni unutalı bir yüzyıl oldu sen daha orada mısın, derse?
Günlüklerini düşünüyorsun. Gölcük’de yaşadığın günlerde yazdığın onlarca sayfayı düşünüyorsun. Onunla ilk çıkma tarihini biliyorsun ve artık günlüklerini karıştırmaktan korkuyorsun. Ya onun tarihine sen bombok şeyler yazdıysan? Ya hâlâ onun seni beklediğini düşündüğün cümleler karalamışsan? Bunları görmeye dayanamayacağını bildiğinden günlükleri gömüyorsun çekmecelerin en dibine. Çekmecelerin dili olsa da konuşsa! Çekmecelerde ne yaşanmışlıklar var. Birikiyor zamanla. Atmaya kıyamayıp sakladığımız ama görmeye de dayanamadığımız