Dolaşır bir derviş,
Söyler âhu_sergiş.
Ölüm der ölüm,
Söyle hangi can Hak'tan üstün?
Binbir gecede bir bereket,
Yağan yağmur rahmet,
Size kılındı bu cennet,
Söyle hangi cana küskün?
Verildi bize bu dünya,
Kılındı halîfe ol kula,
Sen dünyâda tekten bir ibretsin,
Söyle hangi nîmetten bir bereketsin?
Bir alâmet verilirse günlere,
Hangi cefâ çektirmeli bu sefîle?
Günahlar günlerin doğuşu,
Söyle hangi günah senden sorumlu?
Ruhlar bürünür toprağa,
Toprakta yürüyen gölgeler sunulur Mevlâ'ya,
Ve sorulur o kullara,
Elesti birabbiküm...
Yürüyen bi çâre bunu düşünür,
Şöyleşir içindeki o rûha ve bürünür.
"Ben..." der,
"Ben Allah'ın rûhundan rûhuma üflenen beden" ,
Hangi sıfât'ül_uvuz taşır bu sezen?
Görmeler bi dünya,
Âşikar olan yangından tüten bir rüyâ.
Kalıplar çekilir o rûha,
Söyletilir ve nefs körüklenir...
Nefs-i Emmâre denilir.
Ve işi en kötüye naklettirilir.
Fıtrat üzere verilen bu ses,
Kim bilir bizi hangi işe sürükletir...
Uyan der, gözlerden süzülen yaşlar,
Kalpte katılaşan taşlara.
Yedi say yapılır ve bırakılır Mina'da.
Şimdi hayvân_i ruhtan süzülen ruh!
Nefsân_i rûha geri döndüysen, bir daha düşün.
Şükretmeler senin olsun,
Ve mahluk olmaktan insan olmaya bir yolcusun...
Kalp artık gece-gündüz dile gelir.
"Pırıltıları görmek değil! Ben O nûra ulaşmanın peşindeyim." der,
Ve öylece bırakır da gider...