PİRİNÇ TANESİ (NASİP KISMET)
Hoca efendi eşine : “Akşama şöyle güzel bir pilav yap da yiyelim hanım!” der. Eşi de; evde hiç pirinç kalmadığını, gidip almasını söyler. Hoca bakkaldan pirinci alıp eve bırakır; ikindi namazını kaldırmak için camiye gider. Eve geldiğinde hanımı, çok istediği pilavı pişirmiş, mis gibi konusu evi sarmıştır.
Sofra kurulur, yemekler yenir, hoca efendi: “Bugünkü kısmetimiz de buymuş” diyerek verdiği nimetler için Allah'a dua ve niyazda bulunur. Tam sofradan kalkacakken bıyığının üzerinde kalan bir pirinç tanesi hocanın genzine kaçar ve büyük bir rahatsızlık duyar. Ne kadar öksürse de hapşırsa da pirinç tanesinden kurtulamaz.
Akşam namazı vakti de iyice yaklaşmıştır; hoca efendi camiye gidip namazı kıldırmak zorundadır. Pirinç tanesi ona her ne kadar rahatsızlık verse de hazırlanır ve caminin yolunu tutar.
Namazı zor da olsa kıldırır ve cemaatle birlikte tesbihat yapmak için onlara doğru döner. Tespih bitip tam dua yaptıracaktır, hoca hapşırır ve birden ferahlık duyar. Bir bakar ki genzindeki pirinç tanesi çıkmış, karşısındaki cemaatten bir adamın parçasına yapışmış!
Hoca efendi tam uzanıp adamın parçasındaki pirinç tanesini alacakken adam birden oturuşunu değiştirir ve pirinç tanesi adamın diğer paçasına yapışır. Hoca da bu durumda artık sesini çıkarmaz ve dua ettirmeye başlar.
Dua bitince adamın gözü paçasına takılır ve: “Eyvah ya hu! Akşam yemeğinde yediğim pilavın tanesi üzerine yapmışmış, ben de böyle camiye gelmişim. Alıp ağzıma atayım da bari kimse görmesin” der ve adam üzerindeki pirinç tanesini ağzına atarak yutar.
Rahmetli babaannem: “Tabaktaki her nimetin üzerinde, kimin nasibiyle onun adı yazarmış. Ne kadar uzakta olursa olsun o kişi gelip mutlaka nasibini yermiş” derdi.
Sevdiğim bir ninem de yazın anlatmıştı: “Mahallede bir teyzemiz vardı. Genç kızken arkadaşlar ile birlikte ona gidip kiminle evleneceğimize baktırmıştık. Bana: ‘Senin kısmetin çok uzaklardan olacak’ demişti. Ben de gülmüş ve dediğine inanmamıştım. Mahallede beni isteyen bir kaç kişi de vardı zaten, onlardan biri olur diye düşünmüştüm. Ama gerçekten o teyzenin dediği çıktı; ben Bursalıyken mahallenin camisine yeni atanan hoca efendi Trabzon'dan geldi ve benim eşim oldu!”
İşte kısmet böyle bir şey...
Biz hesaplar planlar yaparız ama hesapta olan değil, her zaman nasipte olan gelir başımıza. Velhasıl nasipten öte köy yok...