İnsanların en çok hümanist, en çok hayvansever, en çok reformist olduğu bir çağdan yazıyorum. Her şeyin -dibine kadar- çok çok yaşandığı, " garip " bir çağdan yazıyorum.
"Hümanizm" i ortaya çıkaran Batının, insanlıktan uzak tek bir bombayla katlettiği milyonların olduğu, "Özgürlük" söylemleriyle iğrençleşen insanların günden güne arttığı bir çağdan yazıyorum..
İnsanoğlu tarihte hiçbir zamanda bu kadar "özgürlükçü" olmamıştı. Ve işin trajedi kısmı da; tarihte hiçbir zaman bu kadar özgürlükçü söylemlerde bulunup on binlere kölelik etmemişti insanlar.
Ne kadar zıt, nasıl saçma bir durum öyle değil mi?
"Hümanizm"i ortaya atan ve sonra milyonları katledenlerin olduğu, "Demokrasi"yi savunup; düşüncesinden dolayı binlerin cezaevlerine doldurulduğu, "Feminzm" saçmalığını ortaya çıkardıktan sonra; kadını kadına kırdıran, kadının şerefini ve kalitesini iki paralık eden bir düzenin bulunduğu şu zamanda, elbette birileri "özgürlük" diyecekti. Elbette birileri "özgürlük" adı altında milyonları köleleştirecekti. Feminzm ve kapitalizm ikilisi ile kendini hiç olmamış kadar düşürüp-bitiren kadınlar gibi, özgürlük savunuculuğuyla hiç bu kadar köle olmamıştı insanımız. Ve şu kainatta hiçbir canlı, insan kadar zarar verememişti insana. Şimdiye kadar kimse boynuna bir tasma takamamış, kimse onu ahırda yaşayamaya mecbur edememiş, kimse yalaktan su içirmeyi başaramamıştı insana. Kimse insanlığını simgeleyen; hayvanlarla arasını ayıran giysilerini çıkarıp alamamıştı. Kimse burnunu-yanağını-kaşını-dudağını deldirmeye ikna edememişti insanı. Ve insan denilen mahlukta sevgi vardı, merhamet vardı. "Aile, güven, huzur " vardı. İnsanın elinden, insan dışında kimse bunları alamaz, insanı insanlıktan, insanı güzellikten ancak insan çıkarabilirdi.
Bunun yöntemini iyi düşünmüşler olsa gerek..
Çünkü tüm bunlar yapılırken bir kişide çıkıp havyanlaşmayı istemediğini, insan olduğunu iddia edip savunmadı. Çünkü bu kadar tahripten sonra "insanlık" yalnızca bir iddiadan ibaret olacaktı. "Her iddia bir isbat ister" prensibince; insan olduğunu iddia edenlerin de insanlığını isbat etmesi gerekecekti.
Peki iş nasıl buralara geldi? Bizi bize, bizi insanlığımıza kim düşman etti?
Tarihte demiştik; hiçbir zaman bu kadar özgürlükçü olunmadı.
Nedir "Özgürlük" ?
Özgürlük: "Herhangi bir kısıtlamaya, şarta, koşula bağlı olmayan, hiçbir siyasi güç tarafından denetlenmeyen, engellenmeyen, toplumsal baskı ve kuralla boyun eğmeyen, düşünce ve eylemde serbest olan" anlamına gelir.
İnsanımız tek olan Allah'a kul olmayı başaramayıp yüzbinlere köle olmayı havada kapmıştı.
Peygamberimiz (s.a.v) :
" Öyle bir zaman gelecek ki; İnsanların kaygıları kursakları, şerefleri malları, kıbleleri kadınları olacak. Dinleri de altın ve gümüşleri olacaktır."
buyurarak şimdiki asrımızı ve prangasız köleleri bir kaç cümleyle betimlemiştir.
Şimdiki asırda ölesiye yedikten sonra doktor doktor dolaşanları, zayıflatan (!) haplara paralar döküp canından olanları görüyoruz. İnsanımız hem çok yemek hem de "fit" görünmek istiyor. Şimdiki trend kelimelerden biri de bu ya! Artık zayıflamak istemiyor kimse, fit olma hayaliyle yaşıyor. Hayaliyle yaşıyor diyorum çünkü; öyle olmazsa yaşayamayacağını düşünüyor. Bundan birkaç hafta önce youtubeda bir bilgi yarışmasına denk geldim. Yarışmacı koltuğundaki güzel bayana; "yarışmaya katılma amacı" soruluyor. Gelen cevap ilgi çekiçi: "Estetik yaptıracağım ama bir miktar para lazım. On beş bini görürsem üzerini ben tamamlayabilirim.."
Koltuktaki kızın görünen güzelliğine mi şaşırsam, ( görünen diyorum çünkü makyajsız halini bilmiyorum. ) yoksa istediği paranın üzerini tamamlayacağını söylemesine mi şok olsam? Bizim estetik sektörüyle ilgimiz olmadığından plastik piyasasının (!) fiyatlarını bilmiyoruz. Ama kadınlar -hatta erkekler bile- bu işe çok para döküyorlar. Hadisin devamında; şerefleri malları, kıbleleri kadınları olacak tarafını açıklamaya gerek duymuyorum çünkü; çekilen kredilerle söndürülen hayatlara ve bir erkeğin kaç kıza yazdığına -sıradanlaşmış hâliyle- hepimiz şahit oluyoruz.
Biraz hemcinslerime dokundurayım:
Her sabah aynanın karşısında envai çeşit boya ve fırçayla güne başlamak kölelik değil de nedir? Her hafta kuaförde saçların için şu kadar, tırnakların için bu kadar ayırdığın zaman kölelik değil de nedir?
Bir ay gece-gündüz çalışıp; ay sonunda aldığın maaşla bir tane marka çantanın bir taksidini ödemek kölelik değil de nedir? Çantan sana hizmet etmiyor, sen çantana hizmet ediyorsun. Kafandaki saç sana ait değil, sen ona ait olmuşsun. Kırılan tırnağına oturup ağlayacak kadar köle olmuş ruhun. İşin acı tarafıda bunu hayatın olağanca akışı zannediyorsun. Acıyorum sana.. Uyanır uyanmaz başucundaki kitabı okumaya başlamanın lezzetini bilmiyor,
-özellikle Adana'nın sıcağında- daraldığın zaman yüzünü yıkamanın ferahlığına erişemiyorsun. Bir tuval gibi resmettiğin yüzünün bir anlık ferahlama için bozulmasını inan ben de istemem. Ama yürek işte, biz bu kadar hür yaşarken, sizin bu prangasız- gönüllü köleliğinize üzülmeden edemiyoruz. Anlatmaya başlıyoruz ki; laf daha oralara gelmeden kalkıp gidiyorsunuz yanımızdan. Özgür (!) yaşıyor, eve istediğiniz saatte giriyor, istediğiniz kişilerle takılıyor ama ruhunuzdan bağlı olduğunuz "moda-trend-fenomenlik" illetlerinden kurtulmayı akledemiyorsunuz. Bir şirkette yüksek topuklar üzerinde gün boyu birilerini yönetiyor, ama eve geldiğinizde ayna başında bilmem kaç çesit solüsyonla geçirmeye çalıştığınız makyajınıza yön veremiyorsunuz. Yürekten üzülüyorum.. Dalga değil! Gerçekten üzülüyorum..
Erkeklerin bile kuaförlerden çıkmadığı, -bunu aklım almıyor- spor araba hayaliyle yaşayıp;tv ekranında top takip ettiği, fanatik taraftar olacak kadar mesnetsiz yüzbinlerin olduğu bir asırdayız. Bu asırda Allah dışında her şeye köle oluyor insanlar. Bileklerinde olmayan ama ruhlarını baştan başa saran prangalarla yaşıyorlar. İşin kötü tarafı ise kimse onları köle olduklarına inandıramıyor. Biz onların esaretine son vermek için çalışıyorken, onlar; geçeceğimiz yollara büyük kayalar diziyorlar. Biz Allah'a kul olmanın saadeti içersindeyken onların gönüllü köleliklerine razı olamıyor, caddelerdeki âvâre gençliğe karşı üç maymunu oynayamıyoruz..
Daha söyleyip dem vuracak o kadar çok şey var ki..
Sezai Karakoç insanların içinde bulunduğu bu hâli "Yitik Cennet" kitabında çok güzel özetlemiş: "Allah'ın kulu olmayı bir alçalış gibi gören farkında değildir ki, Allah'a köle olunmaz, ancak kul olunur. Köle oluş; ancak insanların kendileri arasında doğan bir düşüş ve alçalıştır."
Binlere köle olan insanlarımıza Yusuf suresi 39. ayeti bırakıyorum: "Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa Kahhar olan tek bir Allah mı?"
Sınır tanımayan özgürlüğü daha fazla genişleterek anlatamam ama fotoğrafını gösterebilirim: