Kuşlar gökyüzünün şâirleridir.
Karahindiba uçururlar gagalarında.
Bilmem kaçıncı bahârı aydınlatırlar kanatlarıyla.
Revâna dinginlik durmuş ayakları,
Bir yere saplanmış o tüylü kanatları,
Uçmanın verdiği gürültü olmalı.
Boğum boğum yudumlarken günleri,
Bir gün çamura,
Bir gün suya batar kendileri.
Ahvâline suâl olmaz.
Suâller emsalleridir haberi kalmaz.
Duyulur yağmuru kıran ışıktan.
Umutla yakalar yedi rengi.
Hangi renk bambaşkadır onu için...
Söylemeli.
Hangi ışıktaki ülkeden haber gelmeli?
Masmâvi bulutlar mora mı dönmeli?
Peki yedi renkten uçan meleklere haber mi göndermeli?
Bembeyaz çarşaftan kefen diktirmeli.
Âh-u lâleler çiçek açmış.
Feryât ediyorlar bitmek bilmeyen hülyâlara.
Perde arkası görülmeyen bir iplik.
Dökülür yankısı ilmik ilmik.
Satırlarca kazılan bir dâneyim.
Günlerim geçiyor ahvâl hâldeyim.
Zeytin dalından bir yuvam.
Ahvâlim hâl değil!
Gönlüm ben de değil.
Barıştım yedi cîhanla.
Ben unuttum kömürlenmiş deryâya.
Sefâletim sessizliğimden.
Ötmem yangın-ı felekten.
Ben aradım, benim memleketim vatanım.
Vatan bildiğim habersizce duran hayâle.
Ben hayalime bir adım daha uçtum.
Meğer hayâlimmiş vatanım.
Toprak bildim, öyle sustum