Bir gece,
sessizliğin içinde kaybolan bir çığlık var.
Kimse duymaz,
kimse bilmez,
ama ruhumda yankı yapar.
Bazen,
söyleyemediklerimiz
en gürültülü çığlık olur,
ve biz o çığlığı,
dudaklarımızda gizleriz.
Zaman,
bizi ne kadar uzaklaştırsa da,
ruhlarımızın derinliklerinde
hep aynı ses yankı yapar.
Bir adım daha atsak,
belki de her şey sessizleşir.
Ama her adımda,
bir eksiklik,
bir kayıp vardır.
Çığlık,
sadece duyulacak kadar güçlüdür.
Ama biz,
onu yutkunur,
göğsümüzde hapsederiz.
Çünkü,
bazen susmak,
en büyük cesaret gerektirir.
Ve her suskunluk,
bir hıçkırık gibi
içimizde kırılır.
Ruhun çığlığı,
dışarıda bir yerlerde duyulmaz.
Ama sen,
gözlerindeki boşluktan anlayabilirsin.
O çığlık,
belki de en derin anılarda kaybolmuştur.
Ve biz,
o kaybolan çığlıkları
kendi içimizde taşıyoruz.
Ama unutma,
her ruhun çığlığı,
bir gün,
gün ışığına kavuşur.
Ve o zaman,
tüm suskunluklar,
ses olur,
belki de haykırışa dönüşür.