Dünyadaki tüm mutluluğun kaynağı bakımından insan, verilen hediyeler de ona dair. O insan olduğunda mutluluk her yeri sarıyor gibi, tüm insanlar iletişim hâlinde ve huzurlu. Eğlence dolu da denebilir. Neredeyse enstrümanlar kendi kendilerini çalacak. Ve yekten kaybolur, onun varlığını herkes hissederken varlığının anlamını kimse bilmez. Bir kişi fark eder, yokluğunun etkisini. Sorar herkese, kimse bilmez. Oradan uzaklaşır, tüm insanlardan. Kendisini hiçliğin içerisine gömmeye çalışır. Ama başarısız bir girişimdir bu.
Mutluluğun kaynağı neden doğrudan insan olarak tezahür eder bilmiyorum. Her ruhun kendi aurası içerisine dahil olan ve onun için özel kabul gören bir insanın etkisi mi yoksa bir dünyanın çehresine düşen olağanüstü silüetin tüm insanlığa etkisi mi? İlki daha mümkün belki bilmiyorum. Tüm planlarım alt üst oldu. Sanki insanlığımı nasıl kaybettiğimi izledim. Üstelik suretler aklıma kazındı, kimin dünyada kim olduğunu o kadar iyi biliyorum ki acaba yanlış mı hatırlıyorum diye defalarca gözden geçirdim. Ama hata yok, bir ömür tek geceye bu kadar sığabilirdi. Ruhun iki yüzüne şahit oldum resmen, varlık ve yokluğun farkı.. Bu durum kaybetmek yoktur söylemimi bile ortadan kaldırıyor. Ancak kaybolmak rüyada bir ruhun ortadan kaybolması olabilir. Dünya'da nasıl olur bilmiyorum, ya da mümkün müdür... Bildiğim bir şey var, ben dönüp baktıkça dünyaya tam olarak bu rüya hayatımdı diyeceğim. Bir varmış bir yokmuş.. Masal gibi sanki, planlar da alt üst olduysa doğru zaman gelmiş. Elveda Dyuzsa, madem rüyada da kayboluşa şahit oldun mutluluk açısından.. Senin için yolun sonu geldi. Aslında onu öldüren şeyi bir değerli olarak ifade etmektense onu öldüreni kimseye yükümlü olmadığı şeklinde ifade etmek istiyorum. Ruhsal bağlar çift yönlü kurulmayabiliyor sanırım. Düşünemiyorum, saat 7.40 bu rüya bana ne anlatıyor? Sonunda ben ne öğrenmeliyim bilemiyorum. Ama Dyuzsa'yı mutlu eden, artık yaşamıyla mutlu etmiyor gibi. Etmek zorunda da değil ama varlık ve yokluk neden sadece bir insanı bu kadar yıpratabiliyor anlayamıyorum, aslında inkâr ediyorum belki de sözlerde. Algrise'e ithaf edeceğim tüm bu karmaşayı. Sonra Dyuzsa'yı ortadan kaldıracağım. Ben bu rüyadan sonra, zor toparlarım ruhumu. Son olarak ise, ben Dyuzsa'nın ölümüne bu kadar rahat bakabiliyorken, kimsenin de ona aksiyle bakmaması, aslında hiç yaşamamış birisini gömmek gibi geliyor. Suret kayboldu, çünkü mutsuzluk başladı onda, önce onu neşe terk etti, şimdi kendi kendisi de terk etti. On dokuz yıllık suret kayboldu ve bu üzücü bile gelmiyor, duygusal bile gelmiyor. Aslında duygusal yapan şey de bu olabilir: Duyguların olması gerektiğini düşündüğümüz her yere hüznü koyuyoruz. Kayıplara ithaf ediyoruz kasveti ve kederi. Bu da bir ruhun kendini ifade etme biçimi. Rüyanın kırınım ânı ise tam olarak huzurun kaybının fark edildiği an. Bunu gördüm, tekrar görsem neşeyle kabul ederim, tekrar görsem yine mutluluk ölecek, ardından ben Dyuzsa'yı ölü bulacağım. Ama tekrar hatırlatacak bana, aynı şekilde ruhumun nasıl kirlendiğini, hem de tek bir insanın yokluğunu sebep sunarak. Tek seferde iki kuş vuracak hayat, kuş deme sebebim ise zayıflıkları değil, hayatın insana bakış açısını böyle gördüm. Ya da kendime ait bir suçu kadere yükleyecek kadar basitleştim. Lanet gibi bir şeyse bu yokluk, Dyuzsa'yı da öldürecekse... Bilmiyorum devamı ne olur.. Hiçbir rüya bu kadar net yüzüme vurulmadı, yoruma kapalı kaldım. Kaybın tarihi 06.07.2021.. Tarih beklenen ama yaşanan hiç öyle olmayan bir rüya.. Güya aklımda öldürecektim Dyuzsa'yı. Zihinsel bir başlangıç yapacaktım kendimce, ölü buldum onu. Ama her şeyiyle içerisinde iki tin barındırarak yeniden doğuyordu. Bu doğana Dyuzsa demem. Ama onu asla da unutmam. Tıpkı aylar öncesi gibi, kalp ağrısı metafizik boyutta ve bunun tedavisi yokmuş gibi, işkence ve ızdırap içinde nasıl olur bilmiyorum. Ama özrü borç bilirim tinim ve tinime dokunan her şeyden ve herkesten. Onu belki de yaşarken düzeltemezdim, ölüyken de düzeltemem ya. Öylece kabul etmek zorunda kalıyorum, yekten ve asla yeknesak olmadan..