Rüzgar!
Gönül havasından naatlar mı getirdin?
Rüzgar!
Sevda düşkünlerine çöl sahrasını mı getirdin?
Kalben dolaşır bulutlar.
Rüzgar!
Esenlikler içinden içimi mi getirdin?
Bakmalar görmeler değildi hani.
Hani sevmeler sevmek değildi,
Sevmenin yarısı susmaktı...
Kalp hüzünlendi ve gözler buğulandı.
Anlayan anladı.
Sen bildin ve sildin bi güz yarısı.
Rüzgar!
Dermanda kanatlarım olsaydı ben de uçardım.
İçimde renklerim olsaydı ben de açardım.
Kim bilir belki görünmeyen serâba sunulur bu seslerin.
İşte o zaman gelir belki Havsâ demlerim.
Beklerim.
Sabrıma şükrederim.
Şükürler içinde sâda olur bu sesim.
Sesten bir tını sunuldu bana,
Nâmelerim duâlar gezdirdi bu diyâra.
Rüzgar!
Alaca kuştan haber var mı?
Gezen seyyahlardan mektuplar...
Köklerimden damarlarım fışkırır fırtınada.
N'ôlur...
N'ôlur kabuğumu açtırma bana.
Sunulursa kara bulutlar gönüllere,
Nasıl sevdâ diye çağlar şu nehirde.
Sen bir pervânesin güneşin içinde.
Ben bir pervâneyim senin içinde.
Rüzgâr!
Ben gelirim bir iğne deliğinden,
Sen gidersin fırtına yelinden.
Sen coşarsın yeryüzünde,
Ben yerdeyim senin dilinde.
Bir an kaldırırsın toz bulutunu gökyüzüne,
Yeryüzüne ateş sararsın her yerine.
Çığlıklar kopartırsın bu evrende,
Yerler yeksan olsa bile,
Rüzgâr!
Ben senin içindeyim,
Ve ben, seninle görülmekteyim.