Sabah çok erken kalkmıştım Jung Woo daha uyanmamıştı. Ben sabah onun beni uyandıracağını düşünüyordum ama ne yazık ki ondan önce kalkmıştım. Aşağı indim ve ikimiz için kahvaltı hazırladım. Ve dün yaktığımız poğaçalardan hazırlamaya çalıştım ancak çalışmalarım başarısız oldu. Belki pişince düzelir umuduyla onları fırına koydum. Jung Woo aşağı geldi. O kadar havalı iniyordu ki ondan gözlerimi alamıyordum. Bana doğru gelmeye başladı. Günaydın dedi ve yanağına bir buse kondurdu. Ona sarıldım ve bende ona günaydın dedim. Bu sıradan günaydın sözcüğünü uzun zamandır Jung Woo' dan bu kadar güzel bir şekilde duymamıştım.
J: sanki yanık kokusu geliyor
S: Hayır, yine mi
Koştum ve fırını açtım.
J: yine mi?
S: evet, yine yanmışlar
Bu sefer Jung Woo ile ağlamak gibi tuhaf şeyler yapmadık. Tam tersine gülme krizine girmiştik. Sonra birden telefonum çaldı. Arayan kişi Abim Woo Jin 'di. Kendimi toparladım ve hemen telefonu açtım.
W: Soo Bin neden telefonu bu kadar geç açtın?
S: şey....
W: neyse, sen neredesin?
S: evdeyim
W: neden yalan söylüyorsun?
S: yalan söylemiyorum
W: madem öyle kapıyı açar mısın?
S: neden
W: çünkü şuan kapının önünde seni bekliyorum