Sadaka
Havalimanından çıkarken, taksi durağının kenarına oturmuş, yırtık ceketine sarılarak o ayazda ısınmaya çalışan yaşlı bir adam dikkatini çekmişti. Ancak önünden geçerken kör olduğunu anlamıştı. Yaşlı adam “köre sadaka” diye bağırınca yanılmadığını anlamıştı. Adamın boynunda da “sadaka ömrü uzatır” yazıyordu. Bu durumlara pek aldırış etmezdi ama yaşlı adamın durumuna acımıştı. Cebinden para çıkararak adamın önüne koyduktan sonra, yaşlı adamın ileriye doğru uzattığı dua kartlarından bir tanesini alıp giderken arkasından edilen duayı da duymamıştı.
Uzunca bir seyahatin ardından evine dönmüştü. Ailesiyle dertleştikten sonra odasına çekilmişti. Gözü adamdan aldığı karta takılmıştı. Alıp baştan sona kadar okumuştu. Aynanın önüne bırakarak kartı uyumaya başlamıştı.
Gece çok fazla susuzluk hissedip mutfağa gidip su içti ve hiç hali yokmuşçasına mutfaktaki koltukta uyuyakalmıştı. O sırada büyük bir deprem sarsıntısıyla fırlayarak anne babasının yanına gitmiş depremin dinmesini beklemişti. Sarsıntı uzun süre devam etti ve dinmesiyle birlikte dışarıya attılar kendilerini. Birçok ev yıkılmıştı mahallelerinde. Resmen can pazarı yaşanıyordu. Anne ve babasını güvenli bir yerde bırakarak insanları kurtarmaya yardım etmişti sabaha kadar.
Sabah olduğunda anne babasına giysiler almak için eve çıkmış, odasından da telefonunu almak istemişti. Odaya girince şok geçirdi resmen. Yatağının yanındaki gardırop yatağın üzerine düşüp yatakla birlikte kırılmıştı. Deprem sırasında yatağında olsaydı eğer öleceğini tahmiş etmişti. Hangi güç onu yatağından kaldırarak mutfakta yatmaya itmişti? Merak ediyordu ki o sırada gözü aynanın önündeki dua kağıdına çarptı. Aklına yaşlı adam gelmişti. “Sadaka ömrü uzatır” yazısı gözünde canlanmıştı. Artık sadakanın ne olduğunu çok daha iyi biliyordu…