Nedeni bilinmez, sahi değerli olan neydi bizde? Bizler bir çeşit öznellik ve kutsallığa sahip değil miydik? Merhametimiz vardı her şeyden önce, içinde kalp vardı. Yürüdüğümüz yollara özellikle izler bırakırdık peşimizden gelenler kolay geçsin diye. Şimdi ya iz bırakmıyoruz, ya da ben başardım demek için bırakıyoruz izleri. Bizden güzel ne kaldı bilmiyorum. Aşağılık insanlar tanıdım, mecburdum zaten hepsine. Seçtiğim insanlar ise pişman etmedi beni. Hepsinin çok iyi bir yanını tanıdım, bildim. Bir şiir ve insan arasında seçim sunsalar, biliyorum ki hangisini seçersem diğer seçeneği ondan umacağım. Şiir dediysem şiirden bir insan yaratacağım, insandan ise bir şiir bekleyeceğim. Ama bunlar pişman etmeyecek. Söz ettiğim ne varsa basit ya da kompleks olsun önemsiz değil ki. Onların hepsi ayrı ayrı anlamlı, divan edebiyatı şiirleri gibi, bütünde değil her bir cümlede gizli anlamları. Yer yer bitkin, delice, mantıklı, uçuk, sevecen ya da hüzünlü çok zamanı barındırıyor onlar. Bir yaratımlar bütününü bir arada bulunduruyor onlar. Ama inanmak gerek, ve unutmamak gerek ki sözler insanın bir kısmıdır, zahiri haddidir. Asıl gerçekler söylemediklerindedir. Ölmeden önce tüketmesi gereken gerçekleri, ya bu kısa zamanda ifade edecek, ya da asla söylemesinin gerekmeyeceği bir zamanda susturacak kendini. Bunu Tanrı da yapabilir. En azından gerçekleri ortaya koyarken iyi insan olmalı, hiç yoksa sessiz olmalı, en azından Tanrı'yı dinlemeli. İnsanlara da saygısı yoksa.