Ey uyulmaz benim gün batımım; Kar ağaçlarına biriktirdiğim incelen oklar. Bir fırtına deresi gibiyim gövdende, kapalı gerçeklerin kaynağında. Güneşe karşı durmuşum bir dilek rüzgarı var tepemde. Soğuk, bir gülle koyun koyuna çarpışıyor el vuruyor biri yanmış yeryüzüne sert kalkanlara karşı. Yıpranmışlık kol geziyor etimde. Bu umarsızlıklar karşıtı koca bir omuz alıyor bülbül sesinden. Her gün yeni doğan bir ırmak terkedilmişliklerini ararken kayalar başında serin damlacıklar çarpıyor bir el şaklamasına bir hayalin hatırlatıyor seni
Ölüm denen sonsuz
En olmayan vakitte bir devrim kopar, sessiz bir ağızla öteki var olurken sakız ağacında kıydığı Çan’ların esir edilmiş çığlıkları şimşeklerin ilinciyle gitti yıldızlara. Vaziyet alırken çehrem diyor bu ısrarın solgun uzantısı, yaratanın ürkünç bekleyişi ve soğuk bir cehennem kalabalığı insanlığımızın.
Neyin durumunu kollar bu geceler esrarlı bakışlar aralığında elini açmış üzüm tanelerinin sesi tanıklık boyutunda kaçınılmazsa öyle yüksek gergefli kız nakışlarından serviler ucunda göğü tutmuş aşk maviliği sarar diz çöküşlü biricik beylik bir alaycılığı. Gökkuşağının rengarenk doruğunda varlığın, öyle ihtimalsiz süren aşk katında bir çiçeğin ıssızlığı sürer betik alana.
Doğrulup kalkar bir baş dile gelipte; Ey karanlığın çıkmaz dinletisinden ırak şiirim
açıklaya bileceğim ötelere uzan!
Yunus ÖZTEKİN