Şanlıurfa gönlümün başkenti, buruk sevincim, Şanlıurfalı biri olarak doğup büyüdüğüm yeri gezemeyenlerden biriydim. Nihayet bu yaz kısmen de olsa gezme fırsatı bulabildim. Biz Şanlıurfa’ya Mersin den geldiğimiz için ilk güzergah olarak Birecik ilçesine geldik. Nazlı bir gelin gibi süzülen Fırat Nehri büyülü güzelliğiyle bizi karşıladı. Etrafta uçuşan kuşlar bize adeta gösteri yapıyor gibiydiler, tabi bu büyülü güzelliğin fotoğraflarını çekmesek olmazdı. Uzun bir yolculuk sonrası acıktığımız için Orda öğle yemeğimizi yedik ama ne yemek. Fırat manzaralı bir lokantaya geçtik ki o güzergahta onlarca et balık lokantası var, Şanlıurfa’nın meşhur patlıcan kebabı, Urfa kebabını ve ciğerini istedik tabi bu müthiş lezzetler gelmeden evvel fırından yeni çıkan dumanı üstünde ve tereyağı sürülmüş ekmeğini getirdiler ki yemeğe doyulmaz, ikramlık çiğköfteler, lahmacunlar ve soğuk ayran çorbasıyla damaklarımız bayram etti. Zaten onlarla bile bir güzel doyabilirsiniz. Daha sonra etin muhteşem bir formüle dönüştüğü kebaplarımız geldi .Her ne kadar doydum artık deseniz de kendinizi yemekten alamıyorsunuz. Daha sonra yine oraya yakın olan, Nesli tükenmekte bir kuş türü olan Kelaynak kuşlarını koruma merkezine gittik . küçük bebeğimiz olduğu için her yeri ayrıntılı gezemedik maalesef Sonraki güzergâhımız Halfeti oldu yolları biraz engebeli olsa da gördüğümüz güzelliğe fazlasıyla değdi. İlk önce Halfeti seyirlik tepesine gittik .yeşilin en güzel tonuyla akan Fırat Nehri ilçeyi bağrından vurmuş işveli bir sevgili gibi akmakta. Yaz olduğu için hava inanılmaz sıcak eğer yazın gidecekseniz muhakkak şapka ,gözlük ve güneş kreminizi unutmayın. Bu arada küçük çocukların binmesi için midilli atları var seyir tepesinde ,yetişkinlerin binmesi için de atlar var heyecan yaşamak isteyenler için iyi bir seçenek olabilir. Sonrasında Halfeti'ye indik harika kokusu ve sular altında kalan tarihi dokusuyla buruk bir hüzün yüreğinizi kaplıyor. Bir zamanlar orda yaşayanların evlerinin sular altında kalmış olduğunu düşünmek beni hüzünlendiriyor ,fakat büyülü bir güzellik haline dönüşmüş. Kendinizi bir sahil kasabasında hissediyorsunuz. Her yer de et balık restoranları ,hediyelik eşya satıcıları şehre ayrı bir güzellik katıyor . Şehrin simgesi haline gelen ve endemik bir tür olan karagül bir tek orda ki mikro klima şartlarında yetişiyor .Karagülün en önemli özelliği dalında siyah renkliyken kopartıldıktan sonra kırmızı renge bürünmesidir. Halfeti’ye girdiğiniz anda her yerde burnunuza gelen siyah mor renkli karagül kolonyasını kesinlikle almanızı tavsiye ederim ayrıca harika kokusu ve süslü şişeleriyle evinizin başköşesine konulmayı hak ediyor. Maalesef yine küçük bebeğim olduğu için tekne turuna çıkamadık. Bir sonra ki güzergâhımız Şanlıurfa merkez oldu.Çocuklu olduğumuz için kalacağımız yere gidip dinlendik. Yemeğimizi eve istedik zaten etin lezzetinden kebaplarının çeşitliliğinden bahsetmeye gerek yok ama yine de çok beğendiğim ağızda dağılan yumuşacık lezzetli mi lezzetli terbiyesiz tavuk etli kebabından bahsetmeden olmazdı. Şiddetle tavsiye ediyorum muhakkak denemelisiniz. Akşam olunca Balıklıgöl‘e gittik daha önce defalarca gitmeme rağmen her seferinde büyüleniyorum. Şehrin mistik havası içinizi ısıtıyor. İnanışa göre Hz. İbrahim Allah’ın emriyle zalim hükümdar Nemrut ve halkının taptığı putları yıkınca onu şehrin kalesinden her bir yerden topladığı odunlarla görülmemiş bir ateş yakıp içine atıyor. Allah ateşe Enbiya Süresi 69 ( Ey ateş! İbrahim’e karşı serinlik ve esenlik ol dedik) emrini vermiş ve ateş su, odunlar balığa dönüşüvermiş ve o zamandan bu zamana halen varlığını sürdürüyor. Orda balıklara yem verebilirsiniz. Yöresel kıyafetlerle fotoğraf çekip güzel anılar biriktirebilirsiniz. Yine Eyüp peygamberin çile çekip bağışlandığı mağaraya gidip şifalı sudan içebilirsiniz. Urfa' ya peygamberler şehri denildiğini duymuş olmalısınız. Urfa kalesi geceleri daha bir büyüleyici şehir ayaklarınızın altında binlerce yıllık bu medeniyet her dokusuyla size ayrı bir şey öğretiyor. Biz çocuklu olunca ayrıntılı gezme şansımız maalesef çok olmadı ama gezilmeye değer bir çok müzesi olduğunu söyleyebilirim. Ertesi gün Göbekli Tepe’ye gittik .Göbekli Tepe şehrin 18 km kuzeydoğusunda Örencik Köyü yakınlarında bulunan dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğudur. Bunlar karşılıklı olarak dikilmiş T şeklinde yuvarlak şeklinde konumlanmış aralarında duvarlar örülü olan 10 12 tane dikili taşlardır. Bu dikili taşların çoğunda bir çok hayvan ve insan el kol sembolleri oyularak ya da kabartma tekniğiyle çizilmiştir. Hayvan sembollerinden en çok yılan ,boğa, tilki, yaban ördeği domuz gibi hayvanlar kullanılmıştır. Ve bütün bunların bir anlam ifade ettiği düşünülüyor. Burası bir yerleşim yerinden çok bir kült merkezi olduğu düşünülmekte. Tarım ve hayvancılığa yakın olan son avcı topluluğu tarafından inşa edildiği düşünülmekte. Ve kazılar günümüzde halen devam ediyor. Göbekli tepeye ilk geldiğinizde kısa bir tanıtıcı animasyon filmle gezinize başlıyorsunuz. Ve burası beni çok etkileyen bir yer olmuştu. Sanki buralarda yaşayan bulunan insanların duygularını hissettim ruhlarını hissettim gibi geldi. Şehhrin atmosferi çok fazla duygu barındırıyor .Şehir sizle konuşuyor gibi .Orda da yine küçük bir müze var geziyorsunuz dinlenebilmeniz için küçük bir cafe var ,ha bu arada içine arabayla giremiyorsunuz. Bir yerden sonrasını ücretsiz olan dolmuş seferleri size eşlik ediyor. Doğup büyüdüğüm bu şehrin ancak bu kadarını gezebildim. Muhakkak görmeniz gereken bir şehir.