Uzun seyrettim...
Seyrederken hayale yazdım.
Yazarken düşledim.
Seni uzun seyrettim...
Bu kadar mı güzel olur, bir yaprağın düşüşü.
Bu kadar mı güzel olur, çağlayan ormanların sesi.
Seni uzun seyrettim.
Dinle sevgili!
Bak ne diyor doğa şiiri.
Bir yandan dökülüyor sanki ağıtları.
Bir yandan yanmanın destânı.
Bir yandan senli olmanın yeşilli dalı...
Uzun seyretmenin verdiği şiirdi bu.
Önceden bakmazdım, hissetmezdim,
Gerçi hissetsem ve baksam anlamazdım,
Ama sorgulardım seni.
Seni artık anlıyorum sevgili.
Neye benziyorsun meselâ?
Neyi hayâl ediyorsun?
Neyi düşünüyorsun?
Bir gün seni bulamayınca boşvermenin hikâyesini yazdım.
Şimdi anladım.
Bakmanın öyküsüne başlamışım...
Uzaktan seyrettim seni.
En güzeli sen varmışsın gibi süslemekti.
Sen olmadan bir öykü çizmekti.
En güzeli kendi yaşantını sergilemekti.
Uzaktan seyrettim.
Sen bir olayın içinde kendini göremezsin ya,
Seni göremem diye çok korkuyorum sengili.
Bu yüzden seni uzaktan seyrediyorum.
Belki gün olur fark etmem ve geçerim yanından.
Ne kadar yazsam da anlatılmıyor içtenliğim.
İşte o denli bu yaralar kapanmıyor.
Ne yapayım Azîz'im!
Gördüğümü gönlüme işlerken,
Göremediğimi nasıl işleyeyim?
Uzaktan seyrediyorum ve aralıyorum kapıları.
Göremediğim bu son durakları...
Kapılarımın ardındaki çınlamalar.
Düğüm düğüm olmuş heceler.
Ben gözlerimden sıyrılıp kavuşayım,
Bırakın beni bu geceler...