Bir şehir efsanesi. Durmak bilmeyen zaman, sürekli aksiyonlu geçen saatler, yoğun, uzun ve yorucu. Yorucu olması nasıl anlatılabilir ki? İnsanların çoğu bir iş yapmadan yoruluyor. Bir yerden bir yere giderken yoruluyor. Fiziken yorulmayı geçtim, ruhen daralıyor, bunalıyor insan, beyin olarak yoruluyor. Kapalı mekânlarda geçiyor zaten bilmem kaç sene bir ömür. Gezmeye, tozmaya, görmeye, keşfetmeye hasret kalıyor insan. Fakat zamanla içi çürüyor insanın ve başka şeyler keşfetmeye, kendini aramaya, görmeye, sevmeye, istemeye keyfi kalmıyor, canı istemiyor artık. Şehir hayatı zor durumda bırakıyor, korkutuyor, şüphelendiriyor, tehdit edercesine yaşatıyor şehir. Şehirden uzaklarda yaşayan insanların hayatına baktıkça insan, şehrin bedenimize, ruhumuza atığı yaraları hissedebiliyoruz. Şehirde bir günde sadece bir işi yapmaktan, başka bir işe koşmaya beden dayanmaz. İki işi zor sığdırabiliriz bir güne. Bir de yollar da geçen zamanı da katalım. Bir ömür nasıl geçiyor diye izlerken belgeseller özenmiyor değilim, şehirden uzak insanların hayatına. Evet şehir hayatından daha zordur fakat eğlenceli, zevkli, kafa dağıtmalık, yeni beceriler elde etme hayatı şehirden uzak memleketler. Şehir ile köyü kıyasladığımda gözlemlemelerimi bu şekilde iletebilirim size. Selam ve dua ile.