Fahr-i Âlem Muhammed Mustafa Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimiz, Yaratılış ve Ahlâk Bakımından İnsanların En Mükemmeli idi. Bütün Peygamberlerin Uzuvları Tamam ve Güzel Yüzlü Olup, Habîb-i Hüdâ Onların En Güzeli idi.
Mübârek Cismi Güzel, Bütün Azâsı Mütenâsip, Endâmı Gâyet Matbû (Boy ve Bedeni Çok Uygun) Alnı ve Göğsü ve İki Omuzlarının Arası ve Avuçları Geniş, Boynu Uzun ve Mevzun ve Gümüş Gibi Saf, Omuzları ve Pazıları ve Baldırları İri ve Kalın, Bilekleri Uzun, Parmakları Uzunca, Elleri ve Parmakları Kalınca idi. Mübârek Karnı Göğsüyle Beraber Olup Şişman Değil idi. Ayaklarının Altı Çukur Olup Düz Değil idi. Uzuna Yakın Orta Boylu, İri Kemikli, İri Gövdeli, Güçlü Kuvvetli idi. Ne Zayıf Ne Semiz, İkisinin Ortası ve Sıkı Etli idi. Mübârek Cildi ise İpekten Yumuşak idi. Kemâl-i İtidal Üzere Büyük Başlı, Hilâl Kaşlı, Çekme Burunlu, Az Değirmi Çehreli idi. Şişman Yüzlü ve Yumru Yanaklı Değildi. Kirpikleri Uzun, Gözleri Kara ve Güzel, Büyücek ve İki Kaşının Arası Açık Fakât Kaşları Birbirine Yakın idi. Çatık Kaşlı Değil idi ve İki Kaşının Arasında Bir Damar Vardı ki, Gazâblandığı Zaman Kabarıp Görünürdü.
O Nebîyyü’l-Müctebâ, Ezherü’l-Levn idi, Yani Ne Kireç Gibi Beyaz Ne de Karayağız, İkisinin Ortası Gül Gibi Kırmızıya Meyilli ve Beyaz Nûrânî ve Berrâk Olup Mübârek Yüzünde Nûr Parlardı. Gözlerinin Akında Dahi Az Kırmızılık Vardı. Dişleri İnci Gibi Abdâr (Lâtif) ve Tâbdâr (Parlak) Olup, Konuşurken Ön Dişlerinden Nûr Saçılır, Gülerken Mübârek Ağızları Lâtif Bir Şimşek Gibi Ziyâlar Saçarak Açılır idi. Saçları Ne Pek Kıvrık Ne de Pek Düz idi ve Saçlarını Uzattığı Vakit Kulak Memesini Geçerdi. Sakalı Uzun Değildi ve Bir Tutamdan Fazlasını Alırdı. Vefâtlarında Saç ve Sakalı Henüz Ağarmaya Başlayıp, Başında Biraz ve Sakalında Yirmi Kadar Beyaz Kıl Var idi.
Cismi Nazif (Temiz) Kokusu Lâtif (Güzel) idi. Koku Sürünsün Sürünmesin, Teni ve Teri En Güzel Kokulardan Daha Âlâ Kokardı. Bir Kimse Onunla Müsafeha Etse, Bütün Gün Onun Güzel ve Hoş Kokusunu Duyardı. Mübârek Eliyle Bir Çocuğun Başına Dokunsa, Güzel Kokusuyla O Çocuk, Diğerleri Arasında Bilinir idi. Doğduğu Vakit Dahi Nazif ve Pâk idi. Sünnetli ve Göbeği Kesik Olarak Doğmuştu.
Havâssı (Duyuları) Fevkalâde Kuvvetli idi. Pek Uzaktan İşitir ve Kimsenin Göremeyeceği Mesafeden Görür idi. Bütün Hareketleri Mutedil (Ölçülü) idi. Bir Yere Giderken Acele Etmez ve Sağa Sola Meyletmeyip Gâyet Vakâr ile Doğru Yoluna Gider Fakât Sürat ve Kolaylıkla Yürürdü. Şöyle ki; Adeta (Normal) Yürür Gibi Görünür Lâkin Yanında Gidenler, Sürat ile Yürüdükleri Hâlde Geride Kalırlardı.
Güler Yüzlü, Tatlı Sözlü idi. Kimseye Fenâ Söz Söylemez ve Kimseye Kötü Muamele Eylemez ve Kimsenin Sözünü Kesmez, Mülayim ve Mütevâzı idi. Haşin ve Galiz Değil idi Fakât Heybetli ve Vakur idi. Gülmesi Dahi Tebessüm idi. Onu Ânsızın Gören Kimseyi Heybeti Kaplar ve Onunla Ülfet ve Sohbet Eyleyen Kimse Onu Cân-u Gönülden Sever ve Âşık Olurdu. Fâzilet Sahiplerine Derecelerine Göre İhtiram Gösterirdi. Akrabasına Dahi Pek Ziyâde İkrâm Eylerdi Lâkin Onları Kendilerinden Daha Üstün Onların Üzerine Takdim Etmezdi. Hizmetkârlarını Pek Hoş Tutardı. Kendisi Ne Yer ve Ne Giyerse Onlara Dahi Onu Yedirir ve Giydirirdi. Gâyet Cömert ve Kerîm, Şefkâtli ve Merhâmetli, Cesur ve Halîm (Yumuşak Huylu) idi. Vaadinde Sabit, Sözünde Sâdık idi. Elhâsıl Hüsn-i Ahlâk ve Akıl ve Zekâ Bakımından Bütün İnsanlara Fâik ve Her Türlü Medh-ü Senâya Lâyık idi.
Kitap Okumamış, Yazı Yazmamış Olduğu Hâlde Avâm ve Havâsın Dış ve İç İşlerindeki Tedbir ve Tasarrufunu Bir Adam Düşünse, O Hazretin Ne Mertebe Anlayış ve Zekâsı Olduğunu Derhâl Anlardı. Cehâlet Karanlıklarında Kalmış Arap Kabileleri Arasında Büyüyüp ve Arap Yarımadası Gibi Ücra Bir Mahalde Zuhur Eyleyip de Ümmî (Okuyup Yazma Öğrenmeyen) Olduğu Hâlde Enfüs ve Âfâkı, Zâhir ve Bâtını İlim ve İrfan Nûrlarıyla Aydınlattığını Bir Akıl Sahibi Düşünse, Tereddütsüz Onun Peygamberliğini Kat’i Olarak Tasdik Eyler.
Yemede, Giymede Zaruret Miktarıyla İktifa Eder ve Fazlasından Sakınırdı. Hazır Olanı Yerdi, Bulduğunu Giyerdi. Tam Doyuncaya ve Karnı Doluncaya Kadar Yemezdi. Üzerinde Yatıp Uyuduğu Döşek Deriden Mamul Olup, İçi Dahi Hurma Lifiydi. Az Vakit İçerisinde Bunca Fetihlere Mazhar Olmuş ve Müslümanlığın Gelirleri Çoğalmış iken Dünyâ Malına Asla İltifât Eylemezdi ve Ganimetlerden Kendisine Ait Olan Malların Çoğunu Sadaka Verip Kendi Geçimi İçin Pek Az Şey Alıkoyardı. Bu Sebeple Bâzen Borç Almaya Mecbur Olurdu.
Ehl-i Beytinin Ekseriya Yedikleri Arpa Ekmeği yahût Hurma idi. Vefâtlarında En Sevgili Zevcesi Âişe Radiyallâhû Anhâ Hazretlerinin Hücresinde Az Bir Arpadan Başka Bir Yiyecek Yoktu. Zırhı Bir Yahudi Elinde Rehin idi ki, Iyâlinin (Ailesinin) Nafakası İçin Bir Arpa Ödünç Alıp Zırhını Rehin Etmişti.
Sallallâhû Aleyhi ve Sellem...